0
Friday 1 November 2013 - 13:08
Ehl-i Beyt mezhepine Girenlerin Hikayeleri 3

Müstebsir ve Gazi Merkezi Rahimbahş parvar

Story Code : 316463
Müstebsir ve Gazi Merkezi Rahimbahş parvar
Müstebsir ve Gazi Merkezi Rahimbahş parvar
Ehl-i Beyt'e Girenlerin Hikayeleri
Araştırma ,Hazırlama ve Yayın
Emir'el Müminin Ebu Turab Kültür Merkezi


1345 yılında, Rebkukeş Çabehar köyünde dünyaya geldim, ailem sünni ve Ebu Hanife mezhebindeydiler.
Gençlik dönemimde, tebliğ cemaatiyle birlikte Pakistan’a gittim, orada; doğru ve makul olmayan konularla karşılaştım, bu da beni miras kalan inancım hakkında yeniden düşünmeye sevk etti.
Benim en büyük sorunum Mevleviler'in Peygamber'den sonra kendi yerine kimseyi atamadığını söyleyerek halkı kendi hallerine bırakmaları ve bir kişiyi halife olarak seçmeleriydi.
Bu konu benim için asla kabul edilemezdi. Çünkü ben çiftçilerin yakıtını dağıtma işinden sorumlu idim. Bunun için bizden uzaklığı bir saat olan Çabehar ‘a gidiyordum. Kesinlikle yerime birini koyuyor ve benim vazifelerimi yerine getirmelerini istiyordum. Kendi yerime birisini koymadığım zamanlarda, halkın telkinleriyle karşılaşıyordum. Ancak Peygamber (a.s) , bir toplumun rehberliğiyle görevli idi ve İslam'ın hedefine ulaşması için, Ebu Talib’in kabilesinin kendilerine uyguladığı üç yıllık ekonomik amborgoya tahammül ettiler. İslam için kendi doğduğu yerden göç etmeye mecbur kaldı; birkaç zor savaş yaptı ve sevdiklerini bu yolda kaybetti ve kendileri de yaralanmışlardı.Nasıl oluyor da böyle yüreği yanık bir Peygamber, İslam için zahmetler çekiyor ve halkı böyle münafıkların ve düşmanların arasında rehbersiz ve koruyucusuz bir şekilde bırakıp gitmeye razı oluyor?

Farz edelim ki; Peygamber böyle bir iş yapmış olsun. Acaba akıllı insanların aklında kınanmaz mı? Acaba böylece Peygamber sorumsuz ve umursamaz olarak tanınmaz mı?Mevleviler, kendileri; ilk halifenin Peygamber'in vefatında, Ebu Bekir'in endişeli olduğunu ve halkın çobansız sürü olarak kalmaması için gönlü yanık bir şekilde ikinci halifeyi hilafet merkebinin üzerine bindirdiğini söylerler! İlginçtir ki ilk halife, ümmet için endişeleniyordu ancak büyük Peygamber ümmet için endişelenmiyordu. İlginçtir, ümmetin yerine geçecek kişi için endişeleniyor ancak Peygamber bu noktaya ulaşmamış ve gaflet etmiştir.
Eminim ki,Peygamber-i Ekrem (a.s) İslam için endişeleniyordu ve bütün Peygamberler gibi, kendileri için yerine birini tayin ediyorlardı,yakinen biliyordum ki onlar masum idiler ve kendi sorumluluğunda eksik bir şey yapmalarına imkan yoktu ve belki de onu güzel bir şekilde yerine getiriyordu, ancak sıcaklar içindeki irtihalinde şoka giren Müslümanları bazıları kullandı ve Peygamber'in yerine geçecek kişiyi kenara ittiler İslam Hükümeti'nin yularını ellerine geçirdiler ,aynı şekilde Uhud Savaş'ında Peygamber'in emrini yerine getirmeyerek yerlerinden ayrılan askerler gibi.

Bu esaslı sorular birkaç ay zihnimi karıştırdı ,bir müddet rahatsız ve dertliydim,bir taraftan şialar da Peygamber'in kendileri için yerine geçecek birini tayin ettiğine inanıyorlardı ve bundan dolayı şiaların inanışlarının doğruluğu hakkında araştırma yapmak istiyordum,ancak Mevleviler'den araştırma yapmanın insanı kafir yaptığını duymuştum bundan dolayı bu iş için cesaret edemiyordum ve bir taraftan Ehl-i Sünnet'in mantıksız olan bir çok söylemlerinden dolayı yorulmuştum.
Sonuçta yardımı Allah'tan başka kimsede görmedim perişan bir halde Allah'ın dergahına gittim gönlümün derinliklerinde Allah’tan yardım diledim ve dedim ki: ''Allah'ım şialardan ve sünnilerden her ikisi de kendilerinin hakda olduğuna inanıyor,bana hangisinin hak üzerinde olduğunu anlamama yardımcı ol.''

Birkaç gün sonra rüyamda gördüm ki; taşlık bir arazide başı boş bir şekilde dolaşıyorum,bir şekilde taşların arasında sıkışmıştım ve asla hareket edemiyordum o anda arap bir adam beyaz bir ata binmiş bana yardıma geldi,bir çubuğu benim tarafıma uzattı ve çubuğu tutmamı ve ata binmemi istedi,çubuğun bir tarafını tuttum ,ata bindim,gözlerimi açamıyordum!O kişi, beni yaklaşık olarak yüz metre kendisiyle saf olan bir yere götürdü ve dedi ki:'' Ben Ali (a.s)'mım. Kendin git araştır ve gör hak kimledir?''
Bu rüyayı görmek; ruhumda meydana gelen zor bir durumuma yardımcı oldu,aralıksız bir şekilde araştırmama başladım ve dikkatli bir şekilde şiaların delillerini inceledim,bu araştırmanın sonucunda görüş alanımı engelleyen bulutlar kayboldu ve emin oldum ki Ehl-i Beyt'in Peygamber'i hiç kimseyle kıyaslanamaz.Neden Ehl-i Sünnet'in, Peygamber'in ailesini boş verdiğini kendimden soruyorum , neden onların sünnetlerini ve dini konularını diğerlerinden soruyorlar ?Gün gibi aydınlıktır ki; bir kişinin ailesi, komşulardan daha iyi bilir o evde neler yaşanıyor ve o kişi o evde ne yapıyor?

Emir'el Müminin Ali (a.s), dünyaya geldikten sonra Peygamber'in evinde büyüdü ,bir an bile putlara secde etmedi, ta son anlarına kadar Peygamber'in yanında bulundu. Kırkbeş yılı putperest ve müşrik olan hiç kimsenin yanına asla bırakmazdı.Bununla birlikte, Hz. Ali (a.s)'ın inayetiyle 1373'de Ehl-i Beyt mektebine katıldım ve şia oldum.
Sonraki yıllarda, kendi akrabamı da bu nurlu mektebe davet ettim,onlardan bazıları buna direndi ,ancak delillerimi gördükleri zaman, onları tasdik ettiler. Allah'ın lütfuyle şia oldular, zamanla köy halkından yaklaşık yüz kişi onlardan bazıları, Ehl-i Sünnet idiler ve onlar da Ali (a.s)'ın mektebine katıldılar.
Köyümüzde bir şeyin eksikliğini hissediyordum o da şia mescidiydi. Bazı dar görüşlülerin tehdit ve baskılarına rağmen,mescidin yapılması için Kerbela sahrasının ilim sahibi adına şahsi hazinemle Hz. Ebulfezl Mescid'ini yaptım.Bu yolda köyün birçok samimi kişilerinin de yardımını gördüm.

Mescidi yapmadan önce, şiaların dini oturumlarına katılmak için yüz kilometreyi geçiyorduk. Ancak şimdi kendimiz için bir mescidimiz var ve burası müminler için dua, matem ve ibadet yeri oldu. 1375'de ilk defa Kum’dan ruhani şialar köyümüze geldiler ve Ehl-i Beyt eğitimlerini teşkil ettiler, geceleri hem özel merasimler düzenliyor hem de seyyid gençler için matem merasimleri yapıyorduk.
Gariplerin akşam yemeğinde (Şam-ı gariban), son gecede; köyümüzde ruhaniler ve program vardı.Her gece terör olması ihtimalinden dolayı, Hacı Bey'in yerini değiştiriyorduk,o gece merasimin sonunda kardeşime dedim ki: ''Bu gece siz Hacı Bey'i eve götürün.''Daha sonra da kendi evime gittim.Bizim köyümüze, diğer köyler gibi girişi çıkışı olmayan ve rahat bir şekilde oda kapısının arka tarafından girilebiliyordu. Gece yarısı arkadan bir kişi bağırdı,uyanık mısın?Yataktan fırladım ve cevap verdim. ''Evet uyandım. ''Komşumuzdan birisinin yadıma ihtiyacı olduğuna ihtimal verdim.Kapıyı açtım ve başımı dışarıya uzattım karanlıkta sağ tarafımdan bir kişi, hızlı bir şekilde duvarın arkasına gitti, biraz şüphelendim, ayağımı dışarıya uzattım ve kurşunlanma başladı daha sonra anladım ki; onlar iki kişiydi,birinde kilit vardı diğeri de kalleş idi.
Kurşunlardan birisi, böbrek tarafıma gelmiş ama anlamadım. İkinci kurşunun, dizimde büyük bir ağrı yaptığını hissettim, elime baktığımda göğsümden yoğun bir kan akışı vardı,o zaman yere düştüm.İslam düşmanları yarım kalmış işlerini tamalamaya niyetlendiler ama İmam Hüseyin (a.s)’ın inayetiyle silah tutukluluk yaptı ve ortalıktan kaybolmaya mecbur oldular, eşim zor bir şekilde beni odaya götürdü.
O akşam teröristler beni kurşunlamadan önce, komşuların arkamdan gelmesini önlemek için kapıyı tellerle bağlamışlar.
Bir müdddet sonra yarım kalmış canımı köyde bulunan sağlık kabinine götürdüm, daha sonra oradan Çabehar’a gittim. Böbreğim yara aldığından kan kaybından onu kaybettim, orda da bana başka bir ameliyat yapılmadı ve mecburen Tahran‘daki bir hastaneye gönderildim, orda başarılı birkaç ameliyat geçirdim,ancak elimin kemikleri paramparça olmuştu, bu elin üstüne bir ameliyat yapılamayacağını kesilmesi gerketiğini söylediler. Onların bu isteğine karşı çıktım ve Pakistan’a gideceğimi söyledim. Oranın doktorları belki bir yol bulurlar elim kesilmez. Elimi kuvvetli bir şekilde bağladılar ve ben de Çababehar'a döndüm.
Pakistanda yaşayan bir çok akrabam vardı, onlar önceden İran’da idiler ama daha sonra Pakistan’a göç ettiler. Çabehardan arabayla Terbet’e gittim ordanda tanıdığım birkaç kişiyle uçakla Karaçi ‘ye gittim. Pakistan’ın mezhebi havası şialar için uygun değildi. Orduya bağlı tekfir grupları her yerde nüfuz etmişti henüz şiaların şehit edilmesinden bir hafta geçmemişti.Bundan dolayı muayene olmak için şia olduğumu gizledim.
Doktorun yanına gittiğimde ne olduğunu sordu.Bir çatışmanın arasında kaldığımı söyledim.Böbreğimdeki kan akıntısını görünce şia ve sünni olup olmadığımı sordu .Sünni olduğumu söyledim. Gözlerime şaşırarak baktı.-Allah'ım bu soruları sormakla ne gibi bir amacı olabilir? dedim kendi kendime.
Tekrar sordu sen şia değil misin? diye cevap vermedim, tamamiyle sakindim ve doktorun söylediklerini dinliyordum. -''Korkma ben şiayım'' dedi.''Eğer şia isen söyle.''
Neden şia olduğumu soruyorsunuz? dedim
Dedi ki:''Bu kurşun kimin göğsüne gitse onu öldürürdü, kesinlikle İmam Hüseyin için sine ne vurduğun için böyle kurtulmuş olmalısın.''
Söylediklerini teyid ettim ve olayı kendisine anlattım, bana olanları duyunca gözlerinden yaşlar akmaya başladı.
Elim hakkında da; elimi kesmeyeceğini, ancak sinirlerini kesmek zorunda olduğunu söyledi, her şey Allah’ın elindedir, iyileşmezse ben onu kesebilirim dedi.
Sorun olmayacağını söyledim,siniri kesebilirsin ancak elime Allah’ın razı olma yolunda ihtiyacım var.
Birkaç ameliyattan sonra elimin sinirleri kesildi,daha sonra elim yerinde kaldı ve elim felç oldu.
Terörden üç gün sonra terör olayının failleri belli oldu,onlar kendi köyümüzden dört kişiydi. Abdulmalik teröristinin gruplarının programıydı ve iki kişi tutuklandı. 1387 Hordad ayında Abdulmelik’in grupları,İran'ın bir şehrinde tutuklandı. Onların başı da Selahaddin adında biriydi, onların itiraflarından anlaşılıyordu ki, üç cinayet programlamışlardı. İlk iş; Rasek'te Ahmet adında bir kişinin öldürülmesiydi ancak Allah'ın lütfuyla bu başarılamadı, ikincisi ordu güçlerinin arabaları idi,bu da başarıyla sonuçlanmadı. Üçüncüsü de benim katlim.
Onlar, benim tarafıma kurşun sıkma niyetinde olmadıklarını itiraf ettiler. Ben ve tebliğ eden ruhanileri alıp, Abdulmalik'e teslim edeceklerdi, ancak ortamın durumundan dolayı kurşun yağmuruna tuttular,beni ortadan kaldırmayı düşünüyorlardı ve Peygamber'in ailesinin bayrağını bu bölgede aşağı indirmek istiyorlardı , etrafımı korkutmaya çalışıyorladı ancak onlar kayıp imamın ordularına takıldılar.

{والله متم نوره ولوکره الکافرون}

والحمد لله رب العالمین
)Öneri ve eleştirileriniz, bizim ilerlememizi sağlayacak ve bizim çalışmalarımızı taassuptan uzaklaştırarak ,hakikate ulaştıracaktır.)
Ebu Turab Emir'el Müminin Kültür Merkezi
Kum-Posta Kodu 169/37165
Mail: Abutorab@mail.ru
www.Bootorab.org
www.Estebsar.com
Mesaj:0098300088304
Source : Islamtimes
Comment