0
Thursday 21 November 2013 - 13:46
Türkçe

SAMİRİ SİYONİSTLER

Story Code : 323169
SAMİRİ SİYONİSTLER
SAMİRİ SİYONİSTLER
Allah Tebarek ve Teâlâ insanlık tarihini, Âdem (a.s) ile başlattı. Adem(a.s)’dan günümüze dek nice insan toplulukları, kavimler, milletler ve bu milletlerin medeniyetleri, kültürleri, inançları ve de amelleri tarih sahnesine çıktı.

İnsanlığın yaratılış amacı; Yüce Rabbini tanımak, O’nun istediği tarzda kulluk sunmak, gönderilen nebi, resul ve vasilerine vahiy doğrultusunda itaat etmektir.
İnsanoğlu tedricen yaratılmadan önce, yani ruhlar âleminde, Allah’ın ‘’…Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’’ sorusuna; ‘’Onlar:<Evet, Rabbimizsin biz buna şahit olduk> demişlerdi.(Bu), kıyamet günü, ‘’biz bundan habersizdik dememeniz için (bir hatırlatma)’dır. (A’raf 7:72) Kul, o gün ‘’teslimiyetini’’ ikrar etmiş ve Rabbiyle kadim bir akit yapmıştır. Bu geçici dünya hayatını, Rabbiyle akdedilen bu misaka uyulup uyulmadığının anlaşılması için bir imtihan yeri kılmıştır.
Yüce Allah’ın kullarından bazı kullar bu ilahi imtihanı kazanmış olsalar da, topluluklar, kavimler ve milletler bu imtihanı kaybetmişlerdir. Bu ilahi imtihanı kazanacak olan ümmet ise, Müntezir olan İmam Zaman (a.s)’ın milleti olacaktır. Çünkü bu, ilahi bir müjdedir.
İnsanoğlu, yaratılışı itibariyle, hem Rabbine verdiği sözü, ikrarı unutmamaya, yaptığı akdi bozmamaya, nefsani arzularına yenik düşmemeye, dünyanın süslerine aldanmamaya, kapılmamaya, şeytani ve tağuti sistemlere yönelmemeye hem de bu ve benzeri şeylere kapılmaya, arzu ve istek duymaya meyyaldir. Bunun içindir ki, sonsuz Rahmet sahibi olan Allah Tebarek ve Teâlâ; bu ikrarı hatırlatan nebi, resul ve onların vasilerini göndermiştir. Amaç, insanoğluna o ikrarı hatırlatmak, onları bu ikrar ve davet doğrultusunda kemalata götürmek ve insandaki ayeti potansiyeli ortaya çıkarmaktır.
Âdem (a.s) ile gelen din, ilahi menşeli İslam dini idi. Ümmet, tek bir ümmetti. Nitekim Kuran’ı Mecid’de mealen şöyle buyuruyor: İnsanlar tek bir ümmetti.( Sonra aralarında Hak-batıl, iman-küfür konusunda ihtilaf meydana geldi.)Bunun üzerine Allah, nebileri müjdeleyici ve (isyan edenleri azabıyla) korkutucu olmak üzere gönderdi. Ve beraberlerinde, insanların ihtilaf ettikleri şeyler hakkında aralarında hükmetmek için, hak ile kitapları indirdi…(Bakara 2:213)
Ancak ihtilafa düşenlerin ekserisi, ilahi mesajları kulak ardı ettiler ve bu mesajların taşıyıcılarını görmezlikten geldiler. İnatla ayak direterek, haktan uzaklaştılar.
Dini parça parça eden bu zalimler, ‘’Doğru din budur’’ diyerek toplumları ve toplumları meydana getiren fertleri batıla, yanlışa yönlendirdiler. Ayet-i Kerime şöyle buyuruyor: (Onlar) kendi dinlerini parçalara ayırmış ve kendileri de parça parça olmuşlardır ki; her grup kendi elindekiyle övünüp sevinç duymaktadır.(Rum 30:32)
Gerek Kuran’ı Kerim’de onlarca ve gerekse tarihte yüzlerce ve hatta binlerce tahripkâr ve ihtilafa sebep olan topluluk ve milletlerin ismi zikredilmektedir. Bunların en tahripkârı ve bütün toplulukların analizi olan, siyonistler karşımıza çıkmaktadır.
O, iş başına geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye, yok etmeye çalışır.Allah ise, fesadı, bozgunculuğu (asla) sevmez. (Bakara 2:205)
Ta ilk günde; yani Hz.Adem (a.s) ve Havva (s.a) ile başlayan insan topluluğunda olduğu gibi; her kavim ve millet bir erkek ve bir dişiden meydana geldiği gibi, Siyonistler içinde bu böyleydi.Onlar da bir Anne ve babadan gelmişlerdi.
Onlar (İbrahim a.s’ın ve Yakup a.s’ın evlatları) tek dine inanan bir ümmetti.(Bakara 2:134)
Kuran’ı Kerim, belli bir döneme kadar, siyonistlere ‘’İshak kavmi’’olan Yakupoğullarını, ‘’İsrailoğulları’’ olarak isimlendirse de, Hak’tan, Allah’tan uzaklaşıp batıla, yanlışa yöneldikten sonra ve özellikle Resulullah (s.a.a) döneminde, bu topluluk ‘’Yahudiler’’ olarak isimlendirildi.Resulullah (s.a.a) asrında, Yahudiler ve Hristiyanlar ‘’Ehl-i Kitap’’olarak adlandırıldı.
Biz de, bu makalemizde, mecbur olmadıkça ‘’İsrail’’ sözcüğünü kullanmayacağız.Çok değerli okuyucularımın da bu özeni göstereceklerine bütün kalbimle inanıyorum.
Zira ‘’İsrail’’ Yakup (a.s)’ın diğer ismidir. Kelimenin aslı; ‘’İsra-El’’dir.El; Allah (c.c) anlamınadır. ‘’İsra’’ ise ‘’esir-bağ’’kökünden gelir.Anlamı, ‘’Allah’ın esiri’’, ‘’Allah’ın kölesidir.’’ O halde, ‘’İsrailoğulları’’; ‘’Allah’ın kölesinin oğulları’’demektir.
Kimilerine göre ‘’Yahudi’’ terimi Latinceden, kimilerine göre ise İbranicede ‘’Yehudah’’ ‘’Judah’’tan türemiştir.Bana göre ‘’Yahudi’’ hakkında söylenecek en doğru söz şudur: İshak oğlu Yakup (a.s)’ın oniki oğlu vardı.Bunlar Hz.Yusuf (a.s)’ın annesinden değildi. Bu oniki evladın dördüncüsünün adı ‘’Yuda’’ veya ‘’Yahuda’’ idi.Bu, Hz.Yusuf (a.s)’ın kuyuya atılmasına sebep olan zalim kişiydi. Bu nedenle onun adına dayanarak ve Hak’tan ayrılarak ‘’ ‘’İsrailoğullarına’’ ‘’Yahudi’’ denmiştir.
Şu an önümde bir kitap var. Kitap, Siyonist Enformasyon Merkezi tarafından hazırlanmış ve 2008 tarihinde Kudüs’te basılmıştır. Kitap bir hayli hacimli.tamtamına 353 sahife. Kitabın adı ‘’İsrail Hakkında Gerçekler’’. ‘’İ’’ harfinin üzerinde, beyaz bir güvercin, güvercinin gagasında ise bir zeytin dalı.Kapağındaki ikiyüzlülüklerini simgeleyen bu resim, samimiyetsizliklerini örtbas etmek için resimlendirilmiştir. Aslında bu dünyada onların ikiyüzlülük ve şirretliğini görmeyen kalmadı zannımca.
Allah Tebarek veTeala tarafından lanetlenen bu zalimlerin tarihini, kendi kalemlerinden alıntılar alarak okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
Allah (c.c) tarafından, habibi Hz.Muhammed (s.a.a)’e indirdiği vahyin bütünü olan Kuran’ı Mecid’e göre, bu zalimlerce tahrif edilen ve yine bu zalimlerce ‘’Kutsal Kitap’’ olarak bilinen Tevrat’ta, Yahudi tarihi yaklaşık dörtbin yıl önce (İ.Ö.17.yy) Hz.İbrahim (a.s) ve oğlu Hz.Yakup (a.s) ile başladı. Her ne kadar Yahudiler, Hz. İbrahim (a.s), Hz.İshak (a.s), Hz.Yakup (a.s) ve oğulları için, Yahudi idiler diyorlarsa da Kuran’ı Kerim bunu tekzip ediyor ve şöyle buyuruyor: Yoksa siz ‘’Muhakkak İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve oğulları yahudi yahut hristiyan mı idi’’ diyorsunuz. (Ya Muhammed! Sen Onlara) de ki: ‘’Bunu siz mi daha iyi bilirsiniz yoksa Allah mı? Allah’tan (gelen kitabı vasıtasıyla) yanındaki bir şahitliği (biliniyorken Resulullah’ın risaletini inkarla insanlardan) saklayandan zalim kim olabilir? Allah, sizin işlediğinizden gafil değildir. (Bakara 2:140)
İbrahim ne yahudi idi, ne hristiyandı; ancak, O hanif (muvahhid) bir müslümandı, müşriklerden de değildi (Al-i İmran 3:67)
Hz.Yakup (a.s), Hz.Yusuf (a.s) ve diğer oniki oğlu,Kenan (Filistin)’da yaşarlarken; Hz.Yakup (a.s)’ın çocuklarının, Hz.Yusuf (a.s)’ı kuyuya nasıl attıkları, sonra bir kervan tarafından kuyudan nasıl çıkarıldığı, sonra zindan hayatı yaşadığı, zindan hayatından sonra maliyeden sorumlu olduğu, o yıllarda Kenan ilinde şiddetli bir kuraklık olduğu ve kıtlık yıllarının başladığı, Hz.Yakup (a.s)’ın oniki oğlunun zahire temin etmek için; Mısır’a gittikleri,daha sonra da Hz.Yakup (a.s)’ın oniki oğlu ve karısı ile Mısır’a yerleştikleri, hem Kuran’ı Kerim’de hem de Tekvin Kitab’ında uzun uzun anlatılmaktadır.
Siyonistlerin tahrif edilmiş kitaplarına göre, Mısır’da dörtyüz yıl kölelik hayatı yaşadıkları, Allah Teala tarafından seçilmiş nebi olan Hz.Musa (a.s)’ın rehberliğinde, tekrar Kenan’a götürüldükleri, Hz.Musa (a.s)’a itaat etmedikleri için, Sina çölünde kırk yıl dönüp-dolaştıkları ve sefil bir hayat yaşadıkları (İ.Ö. 13-12.asırlar), Tevrat’ın bu dönemde Hz.Musa (a.s)’a levhalar halinde indirildiği yine Kuran’ı Kerim’de uzun uzun anlatılmaktadır.
Siyonistlere göre; küçük Asya’dan gelip Akdeniz kıyısına yerleşen Filistinliler ile savaş, bu sürgün döneme rastlar.
Siyonist Yahudilerin Mısır’dan çıkış anısına (İ.Ö.1300) her yıl, Pesah (Hamursuz); Şavuot ve Sukkot bayramları kutlanır.
Siyonistlerin ilk kralı olan Saul (yaklaşık İ.Ö.1020) ve ondan sonra Hz.Davud (a.s)’ın (yaklaşık İ.Ö.1004-965) Filistinlileri bozguna uğrattıkları ve o dönemde sınırlarının; Mısır hududuna ve Kızıl Denizden Fırat nehrine kadar uzandığını ve Kudüs’ü merkez olarak seçtikleri; Hz.Davud (a.s)’dan sonra, oğlu Hz.Süleyman (a.s)’ın (yaklaşık İ.Ö.965-930) döneminde, daha refah bir hayat yaşadıklarına Kuran’ı Kerim’de de değinmektedir.
Bu dönemde çiftçiliğin geliştirildiği, ekonominin önemli ölçüde geliştiği, imar işlerinin güçlendirildiği, bakır ve diğer madenleri eritmek suretiyle madenciliğin geliştirildiği, dış ticaretin arttığı ve dolayısıyla da toplumun refah düzeyinin yükseldiği göze çarpmaktadır. Ancak Hz.Süleyman (a.s)’ın vefatından sonra (İ.Ö.930), toplumda fesadın yaygınlaşması ve gittikçe Hak’tan uzaklaşmasılması sonucu, bu lanetli toplum ikiye bölünmüştür. Kuzeyde, İsrail adında bir kuzey krallığı ve güneyde Yahudi krallığı kuruldu.Kuzey krallığının başkenti Samiriye’nin yönetimleri, ikiyüz yıl sürdü. Yahudi Krallığı ise, Hz.Davud (a.s)’ın soyundan gelenler tarafından, dörtyüz yıl boyunca Kudüs’te, idare edildi.
Bölgede Asur ve Babil devletlerinin söz sahibi olması sonucu, Kuzey Krallığı (İ.Ö.722) Asurlular, Yahudi Krallığı ise, Babilliler tarafından tarihten silindiler.
Ancak (yaklaşık İ.Ö.530) yılında, Babil İmparatorluğu’nu fetheden Pers (İran) Kralı Keyhüsrev döneminde ve onun himayesinde, Yahudiler; Zerubbabel, daha sonra Ezra’nın başkanlığında yeniden toparlandılar. Fakat dörtyüz yıl boyunca, önce Pers hakimiyeti (İ.Ö. 538-333) ve daha sonra Helenistik (İ.Ö.332-142) sömürgeciliği altında yaşadılar.
Bu Samiri Siyonistler, başka milletlerin tebaası olarak yaşadıkları sürede, daha rahat ve refah içerisinde yaşamışlardır.Ancak devlet oldukları zaman fesad, inhiraf, savaş onların huyu olmuştur.
Çok geçmeden, bu kez (yaklaşık İ.Ö.332) Suriye merkezli Selefkilerin hakimiyeti altına girdiler.Selefkilerin çökmesi sonucu (İ.Ö.129), Yahudiler yeniden bağımsızlığını ilan ettiler. (İ.Ö.164) Ve Kudüs’e ikinci kez döndüler.İşte bunun anısına, her yıl Hannuka bayramını kutlarlar.
Selefkilerin yerine geçen Romalılar, bölgeye tamamen hakim olduktan sonra (İ.Ö.40), Yahudiler Roma idaresi altına girdiler.Bu sırada Kudüs, Romalılar tarafından yerle bir edildi. Binlerce siyonist Yahudi’yi kılıçtan geçirdiler; binlercesini köle olarak sattılar.
Bu dönemde rahiplerin yerine, hahamlar geçti.Sinagoglar inşa edilerek, yahudilerin merkezi haline geldi. Topluluklarını, hem ahlaki hem de siyasi olarak buralarda yetiştirdiler.
Bu topraklar,Hz.Muhammed (s.a.a)’in vefatından (632) dört yıl sonra, müslümanların hakimiyetine geçti.Bu topraklarda önce Emeviler, sonra Abbasiler dört asırdan fazla hüküm sürdüler.Bunların hakimiyetleri döneminde, Yahudiler tekrar Kudüs’e döndüler.Bunlara zimmi (korunan gayri müslim) statüsü verildi.Alınan vergi karşılığında; canları, malları ve ibadet hürriyetleri teminat altına alındı.Bu dönemde altın çağı yaşadılar.Ticaret, sanayi ve ziraat onların tekelinde idi.Bu nedenle müreffeh bir hayat yaşadılar.Ancak papa ikinci Urban’ın çağrısı üzerine,Haçlılar ikiyüz yıl tekrar bu topraklara hakim oldular.(1099-1291)Haçlı orduları, halkı kılıçtan geçirdiler ve Kutsal Toprağa hac ziyaretlerini geliştirdiler.Ta ki Selahaddin Eyyubi’nin Haçlı ordularını mağlub edene dek (1187).Bu zaferden sonra zimmiler tekrar hürriyetlerine kavuştular.
Memlukluların kesin zaferi ile (1291), Haçlıların bu topraklarda hakimiyetlerine, tamamen son verdiler.
Kastilya ve Leon Kraliçesi birinci İsabel ile Argon Kralı ikinci Ferdinand evlendiler.Onlar tarafından 31 Mart 1492’de Elhamra Sarayı’nda bir kararname imzalanarak İspanya’da yaşayan yahudilerin kovulmasına karar verildi.Bu kararnameye göre, Yahudi dinine mensup olan ya da kökenleri bu batıl dine inanmış halka dayanan herkes; İspanya’yı terk edecek, yanına altın,para gibi, ziynet eşyası almayacaktır.Kararnamenin muhatapları olan Yahudilere, ülkeyi terk etmek için, 31 Temmuz 1492 tarihine kadar süre tanınmış ve bu süre sonunda İspanya’yı terk etmeyenlerin idam edileceği belirtilmiştir. Bu tarihten sonra yani 1493’te, ikinci Ferdinand Sicilya’da, 1497’de ise, Portekiz’de aynı uygulamayı gerçekleştirmiştir.
Üçyüz bin kadar İspanya Yahudisi, bu ferman üzerine, çeşitli Avrupa ülkelerinden sığınma hakkı istediler ama, işgüzar Osmanlı İmparatorluğu’nun dışında, onlara sürekli kalmaları üzere, kapılarını açan olmadı.Osmanlı İmparatoru Sultan ikinci Beyazıt’ın (Kanuni),kendilerine sığınma hakkı tanıması üzerine, yüzelli bin kadar İspanya Yahudisi, Osmanlı donanmasıyla Akdeniz yolu üzerinden, Osmanlı topraklarına geldiler.Diğerleri de Rusya üzerinden,Osmanlı topraklarına geldiler.Bunlar Selanik ve İstanbul’a yerleştirildi. İlahi cilveye bakın ki, özellikle bu Selanik Yahudileri Osmanlı Devleti’nin parçalanmasına önayak oldular.
1517 tarihinde, Kudüs dahil diğer topraklar, Osmanlı hakimiyetine geçince; Kudüs, Nablus ve Celile’de bin kadar Yahudi yaşarken, kısa bir zaman içinde Yahudilerin nüfusu onbine ulaştı.
12. yy’da İngiltere’nin başlattığı, 13.yy’da da Fransa’nın devam ettirdiği, Batı Avrupa’nın Yahudilerden temizlenmesi süreci tamamlanmış oldu.
19.asra gelindiğinde batı emperyalizmi, bilimde, sanayide, ticarette, siyasette ve her alanda büyük mesafe aldı.Yani sömürge bölgeler edinmek ve Ortadoğu’nun zengin petrol rezervlerine el koymak için, Osmanlı Devleti’ni tedricen parçaladılar ve bu topraklar üzerinde küçük küçük işledikleri zulüm, sürgün ve katliamlara karşılık bir bedel ödemek üzere, mazlum Filistinlilerin topraklarını Yahudilere vermek ve orada gayri meşru bir Siyonist devlet kurmak için düğmeye bastılar.Başta İngiltere olmak üzere, batılı emperyalist güçlerden Fransa, Amerika, Rusya ve Avusturya gibi devletler alelacele Kudüs’te konsolosluklar kurdular.Diğer taraftan da siyonistleri teşkilatlandırdılar. Bu teşkilata siyasi, sosyal, maddi ve manevi her türlü desteği verdiler.Ve bu arada siyonistlerin Kudüs’e akınını hızlandırdılar.Kudüs’e akın eden zengin siyonist yahudiler, geniş topraklar satın aldılar. Artık siyonist yahudi hareketinin kurulması için sahne hazırlandı, kılıf uyduruldu. Amaç, bir taraftan siyonistlere karşı borç diyetini yerine getirmek, diğer taraftan müslümanlardan intikam almak ve ihtilaflı bölge oluşturmaktı.
Siyonizm güdüsüyle ve devlet kurma hayaliyle, göç dalgaları oraya akın etmeye başladı.
Aslında ‘’Siyasi siyonizm’’harekatı, Doğu Avrupa’da, siyonist yahudilerin devamlı olarak baskı ve zulüm görmesine ve Batı Avrupa’daki çağdaşlaşma hareketinin siyonist yahudiler açısından gitgide hayal kırıklığı yaratmasına bir tepki olarak doğdu.Çünkü Batı Avrupa; siyasi,sanayi ,sosyal patlama,çağdaşlaşma ve etnik ayırımcılığına son vermediği gibi, siyonist yahudilerin yerel toplumla bütünleşmesini de sağlayamadı.
Siyonistler, siyonizmin resmi ifadesine, bir yurt edinmesi gerektiğine karar vermesine ve bir siyonist teşkilatının kurulmasına, İsviçre’nin Basel şehrinde, Theodor Herzl Başkanlığı’nda yapılan kongrede, karar verdiler. (1897)
Avrupa’da, özellikle Almanya’da, ırkçı Naziler’in tutum ve davranışları sonucu, 1924-1932 yıllar arasında,çoğunluk Polonya’da olmak üzere, önce altmışbin, daha sonra yüzaltmışbin siyonist yahudi Filistin topraklarına yerleştirildi.Bunların ekserisi; Telaviv, Hayfa ve Kudüs’te iskana tabi tutuldular.
Bu arada Theodor Herzl, Filistin topraklarının bir kısmını satın almak için, Osmanlı Padişahı ikinci Abdulhamid ile görüşme teklifinde bulunur.Padişah önce bu görüşmeyi reddeder. Ancak Theodor Herzl, o günün modası olan ve Avrupa hayranlığı ön planda olması nedeniyle, Abdulhamid’in özel kalem müdürüne; bir adet kravat iğnesi, kol düğmesi (manşeti) gibi birkaç basit hediye sonucu Abdulhamid ile görüştürür.
Osmanlı Devlet’ine, Avrupa’ya olan borçları ödemek kaydıyla, Filistin topraklarının kendilerine verilmesini teklif eder. İkinci Abdülhamid, önce bu teklifi kabul etmese de; daha sonra Rusya’dan gelen siyonistleri, Kudüs’e yerleştirir.Bu göçün toplam sayısı otuzbeşbini buluyordu.
Bu olaydan sonra, Birleşmiş Milletler, Genel Kurul gündemine siyonistleri aldı (Nisan 1947).Genel Kurul,29 Kasım 1947 tarihinde, biri Yahudi ve biri Arap olmak üzere (Filistin topraklarının) iki devlete bölünmesine karar verdi.
14 Mayıs 1948’de İngiltere resmi manda sömürgeciliğine son verirken, aynı gün siyonistler bağımsızlığını ilan etti.
Siyonistleri ilk tanıyanların başında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti geldi. O gün, siyonistlerin nüfusu altıyüzellibin civarında idi. Dikkatinizi şuna celbetmek istiyorum ki; altıyüzellibin ile bu terörist devlet kurduruldu.
Siyonistler bağımsızlığını ilan ettikten 24 saat sonra Mısır, Ürdün,Suriye, Lübnan ve Irak orduları savaşı başlattılar.Aslında savaşı başlatan batı emperyalizmi idi.Yenilen yine Araplar oldu.Amaç, siyonistleri haklı çıkarmaktı.Sonuçta; Birleşmiş Milletler’in kararıyla Kıyı Ovası, Celile ve bütün Negev, siyonistlere verildi. Yahudiye ve Samiri’ye (Batı Yakası) Ürdün’e; Gazze şeridi, Mısır’a verildi.Kudüs ikiye bölündü.Eski şehir dahil doğu kesimi Ürdün’ün,batı kesimi siyonistlerin kontrolüne verildi.
Batılıların ve özellikle İngiltere’nin koruması altında, siyonistlerin Filistin topraklarına göçü hızlandırıldı.Çünkü o yıllarda bu topraklar İngiltere’nin mandası altında bulunuyordu.İngiltere, bütün siyasi kartlarını siyonistlerden yana oynuyordu.Hatta siyonistler, 1922 yılında Kapitalist İngiltere hükümetine başvurarak, diğer dünya ülkelerini ve uluslararası kuruluşları temsil etmek için, bir ‘’Yahudi Ajansı’’ kurulmasını öngördüler.
Bir senaryo olarak; güya Naziler’in zulmünden (!) kaçırılan seksenbeşbin siyonist, İngilizlerin maharetiyle, Filistin’e getirilip yerleştirildiler.
Toprakları genişletmek için; Batılı emperyalistlerden para, siyaset, silah desteğini alan siyonistler terör estirerek kısa zaman içinde yerleşim yerlerini genişlettiler.
İkinci senaryo ise; İngiltere’nin işgüzarlığıyla, ‘’Filistin Meselesi’’ sorunlu bir toprak olarak; Batı emperyalizminin eseri (!) oldu. Böylece ilk siyonist Başbakan; David Ben-Gurion oldu.Haim Weizmann ise; Cumhurbaşkanı seçildi.
Dört ay gibi kısa bir zaman içinde, dünyanın muhtelif yerlerinden ellibin siyonist oraya yerleştirildi. 1951 yılının sonuna doğru, bu nüfus altıyüzseksenyedibini buldu.
Bu tarihlerden sonra, İngiltere ve batı devletlerinin kapalı hamiliği ve ABD’nin açık desteğiyle; siyonistler şımardıkça şımardılar.Halkı müslüman olan coğrafyanın batı emperyalizm şahları, sultanları, kralları, başbakan ve cumhurbaşkanları siyonistlere zaman zaman hizmet etmeyi bir borç bildiler.Çünkü Batılı efendileri böyle emrediyordu.
Bu arada hem batılı emperyalistler hem de bu emperyalist ülkelerde yaşayan büyük kapitalist siyonistlerin eliyle; siyonistlere oluk gibi para aktı, bilgi transferi yapıldı, her türlü teknolojinin kurulması için adeta yarıştılar.Kısa sürede harp sanayi geliştikçe gelişti.
Artık bu gaspedilen topraklar onlara dar gelmeye başladı.
Birleşmiş Milletler, Birleşmiş Milletlerin Güvenlik Konseyi , İMF,Avrupa Birliği, İSDAK ve benzeri uluslararası kuruluşların tamamı emperyalizme hizmet etmiş kuruluşlardır.Birleşmiş Milletlerin esas karar organının beş daimi üyesi vardır. ABD, Rusya, Çin,İngiltere ve Fransa.Bu ülkeler menfaatleri, siyasetleri neyi gerektiriyorsa o kararı alıyorlar.Başta ABD olmak üzere,hepsi de siyonistlerin hamisi durumundadır.Bugüne dek siyonistler aleyhinde hiçbir ciddi karara imza atmamışlardır.Karar alınsa bile, siyonistler o kararı tanımamışlardır.Bir oyundur oynanıyor müslümanların gözü önünde.
İşte BM Güvenlik Konseyi’nin Eylül 1951 tarihli kararlarına aykırı olarak,sözde siyonistlerin gemileri ve siyonistlere giden gemilerin Süveyş Kanal’ından geçmeleri engelleniyordu.Tiran Boğazı’nın ablukası sıkılaştırıldı; cinayet ve sabotaj için, komşu Arap ülkelerinden gelen terörist grupların gasp edilmiş siyonist topraklarına girişleri artma ve Sina Yarımada’sının Mısır askeri üssüne dönüştürülmesini bahane ederek Ekim 1956 tarihinde, sekiz günlük bir savaş neticesi, Gazze Şeridi ve bütün Sina Yarımadası’nı siyonistler ele geçirdi.Uzun bir dayanma gücüne sahip olmayan siyonistlerin imdadına yine ,Birleşmiş Milletler yetişti.Mısır ve siyonistlerin sınırına BM Acil Durum Kuvveti (UNEF) yerleştirildi.Sonuçta BM kararı ile, siyonistlerin gemileri Eilat Körfez’inden geçmek kaydıyla; siyonistler, Kasım 1956 ve Mart 1957 tarihleri arasında, Sina’dan çekilmeyi kabul etti.Ancak kazanan yine ,Yahudiler oldu.Çünkü Eilat Körfez’inde gemilerin serbest geçişi sağlandı, Tiran Boğazı açıldı ve böylece Halici Fars Körfez’inden petrol, batılılara akmaya başladı, Asya ve Doğu Afrika ülkeleriyle batılıların ve siyonistlerin lehine ticaret canlılık kazandı.

Siyonistler, kendilerini haklı göstermek için, Arapları idare eden hainlerle beraber, önce gereken zemini hazırladılar.Amaç, yeni yerleşim yerleri gaspetmek.İşte 1967 altı gün savaşı da bu şekilde gelişti.
Siyonistler bahanelerini şöyle sıralıyorlardı:
_Mısır ve Ürdün sınırlarından Arap terörist akınlarının tırmanması,
_Kuzey Celile’deki tarım yerleşmelerinin, Suriye topçu birlikleri tarafından, sürekli olarak bombalanması,
_Komşu Arap devletlerinin askeri sığınak yapmaları,
_Mısır’ın Sina çölüne, askeri birliklerin nakledilmesi ve BM barış gücünün, bölgeden çıkmasını emretmesi, Tiran Boğazı’nı ablukaya alması ve Ürdün ile bir askeri ittifaka girmesini bahane ederek, 5 Haziran 1967’den önce Mısır’a, sonra Ürdün’e saldırdılar.
Savaş, sadece altı gün sürdü.Uzun bir savaşa takatı olmayan siyonistlerin imdadına yine BM yetişti ve hemen ateşkes ilan edildi.Arap hainleri hemen ateşkesi kabul ettiler.Sonuç olarak; Yahudiye,Samiriye,Gazze,Sina Yarımadası ve Golan tepeleri siyonistlerin kontrolüne bırakıldı.Siyonistlerin gemileri ve siyonistlere giden gemilerin Tiran Boğaz’ından geçişleri rahatça sağlandı.Siyonistler ve batılı emperyalistler yine kazandı, kaybedenler mazlum Arap halkları oldu.Tüm bunlara rağmen, Arap tağutları yine de saltanatlarını sürdürdüler.
1973 Yom Kippur (Kefaret Günü) Savaşı, üç hafta sürdü.Siyonistlere her türlü siyasi ve lojistik destek veren ABD ve batılı emperyalistlerin sayesinde, siyonist birlikleri, Süveyş Kanal’ını geçip Mısır’a girdiler ve Şam yakınlarına kadar ilerlediler.Siyonistler, yine toprak kazanımlarıyla karlı çıktılar.
Asıl büyük ihaneti, Mısır haini Enver Sedat, siyonist başbakanı Menahem Begin ile Eylül 1978 tarihinde, Camp David Antlaşma’sını imzalayarak, tarihe siyah bir leke olarak iz bıraktı.
Daha sonra, Ürdün Kralı Hüseyin ve siyonist başbakanı İzak Rabin, 26 Ekim 1994 tarihinde, ABD başkanı Bill Clinton’un gayretleri sonucu anlaşma yaptılar.
Bugüne kadar yapılan bütün antlaşmalar hep, siyonistlerin lehine ve Arapların aleyhine neticelendi.
12 Temmuz-14 Ağustos 2006 tarihinde, Lübnan’ın Güney Bölge’sinde Şii Hizbullah ile siyonistler arasında otuzüç gün devam eden savaş, Allah Tebarek ve Teala’nın lütuf ve gaybi yardımlarıyla Hizbullah’ın üstünlüğü ile son buldu.
Sözde kriz, Lübnan’ın güneyinde yerleşmiş Hizbullah Teşkilat’ının 12 Temmuz 2006 tarihinde iki siyonist askerini kaçırması ve sekizini öldürmesiyle başlamıştır. Buna ek olarak, Güney Lübnan’daki Hizbullah kahramanlarının, gasp edilmiş siyonist topraklarına Katyuşya füzeleri ateşlemesidir.
Siyonist- Hizbullah;arasındaki krizin diğer bir yüzü de şu idi: Bu topraklar, Filistinlilerin topraklarıdır.Siyonistler, başta İngiltere olmak üzere, batı emperyalizmiyle birlikte, bu Filistin topraklarını gaspettiler.Bununla da yetinmediler altmış seneden beri, o insanlara yapmadıkları işkence,darp kalmadı.Hem de bütün dünyanın gözleri önünde.İşte bu savaşın diğer bir nedeni de; deniz kumsalında denize giren Filistinli ailelere, siyonistler tarafından bir hava saldırısı olması ve bu olay otuzüç gün savaşından bir ay önce olmuştu.Yine 9 Haziran 2006 tarihinde, siyonistler Gazze Şeridi’ne yaptığı bir saldırı sonucunda, aynı aileden sekiz kişinin şehadetine sebep olmuşlardır.Bunun üzerine HAMAS, siyonistlerle yaptığı ateşkesi sonlandırmıştır.
12 Temmuz 2006 günü,yerel saate göre, sabah saat 09:05’te, Hizbullah kahramanları, Filistinli mazlumların yanında yer alarak; Güney Lübnan’daki mevzilerinden siyonistlere füze yağmurunu yağdırdı.Siyonistler karşılık verdi ise de, Hizbullah birlikleri tarafından püskürtüldü.Hizbullah, siyonistlerin kuzeyindeki yerleşim yerlerine 3970 adet roket attığından ve korkularından dolayı, siyonistler inlerde saklanmaya başladılar ve bir milyon siyonist yerlerini terk etti.
Asıl mesele, bölgede yükselen İran ve Hizbullah prestijine tahammül göstermeyen başta emperyalist ABD, O’nun güdümündeki batı emperyalist devletler ve onların yerli uşakları olan krallıklar, sultanlıklar ve sözde Cumhuriyet ve laik demokrasi ile idare edilen despot rejimlerdi.Onların asıl hedefi,önce Hizbullah’ı, sonra Suriye’yi ve daha sonra iyice çemberi daralan İran İslam Cumhuriyet’ini ortadan kaldırmaktı.Sonra oralarda kukla birer despot işbaşına getirmek, daha sonra yer altı ve yer üstü kaynaklara el koymak,ülke insanlarını köle gibi çalıştırıp, İslami kültür kaynakları yerine gayri İslami bir hayat nizamına yönlendirmekti.Yine, sözde bu Arap baharı (!) ateşinin yakılmasının temelinde de, aynı hedef vardı.Ancak her seferinde dersini alan emperyalistler bir türlü akıllanmıyorlar.
Gaspçı siyonistlere, başta emperyalist ABD’nin, fitneci batı emperyalistlerin ve onların yerli uşaklarının tüm askeri lojistik, para ve her türlü yardımlara rağmen istekleri kursaklarında kaldı.Onlar plan üstüne plan yaptılar, ancak Allah’ın gaybi yardımları ve o şanlı ordunun kahramanca direnmeleri, emperyalistleri sükutu hayale uğrattı.
Siyonistler, Lübnan’a havadan ve karadan saldırılar düzenleyerek, Lübnan’ın limanlarını denizden ablukaya almasına rağmen, kahraman Hizbullah askerleri, tarihe şanlı bir destan yazdılar.Siyonistlere ve batılı emperyalizme unutulmayacak bir ders verdiler.
İran İslam Cumhuriyet’i Devlet’inin, Hizbullah’a verdiği füzelerle, siyonistlerin kuzeyini ateş çemberine aldılar.Siyonistler, neye uğradıklarına şaşırdılar. Diğer savaşlarda olduğu gibi, otuzüç gün sonra, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 14 Ağustos 2006 tarih ve 1701 sayılı kararı ile, siyonistleri Hizbullah’ın pençesinden kurtardılar.Silahlar durduruldu.
_Sonuçta siyonistlerin başı bükük ve yenik bir biçimde, siyonistlerin Lübnan’a uyguladığı ablukayı kaldırmak mecburiyetinde kaldı.
_Litanni Nehri’ne kadar olan Güney Lübnan topraklarını terk etti.
_Krizin ilk günlerinde, siyonistlerin saldırılarından dolayı ölen, bin kadar Lübnanlı için uluslararası ağır eleştirilere maruz kaldı ve ikinci bir tokat yedi.Ancak son tokatımızı siyonistlerin suratına indirmedik.O da pek yakındır…
Siyonistlerin arasında basireti açık olanları istisna ederek, bu siyonist mahlukların tiyniyetlerinin ne olduğunu, nasıl aşağılık bir topluluk olduklarını, Kuran’ı Kerim’den ayetler getirerek,hep beraber okuyalım ve görelim:
Ey İsrailoğulları, size bağışladığım nimetimi ve size (bir dönem için) alemlere üstün kıldığımı hatırlayın (Bakara 2:47)
Hani, Musa kavmine (şöyle) demişti: ‘’Ey kavmim, Allah’ın üzerinizdeki nimetini anın, içinizden nebiler çıkardı, size yöneticiler kıldı ve alemlerden hiç kimseye vermediğini size verdi.’’ (Maide 5:20)
(Yine) bir zamanlar dağı, sanki bir gölgelikmiş gibi üstlerine yükseltmiştik. Onlar ise neredeyse tepelerine düşecek sanmışlardı. (Onlara demiştik ki): ‘’Size verdiklerimize sımsıkı sarılın ve onda olanı düşünün ki sakınasınız.’’ (A’raf 7:171)
Yemin olsun, Musa’ya hidayeti verdik ve İsrailoğullarına kitabı miras bıraktık.(Mü’min 40:53)
Yemin olsun, biz onları bir ilim olarak âlemlere üstün kıldık. (Duhan 44:32)
Yemin olsun, İsrailoğullarına Kitap, hüküm ve nübüvvet verdik, onları temiz ve güzel şeylerle rızıklandırdık ve onları âlemlere üstün kıldık. (Casiye 45:16)
Hani İbrahim (i gönderdik)… (En’am 6:74)
Ve ona İshak’ı ve Yakup’u armağan ettik, hepsini hidayete eriştirdik; bundan önce de Nuh’u ve O’nun soyundan Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u, Musa’yı ve Harun’u hidayete ulaştırdık.Biz, iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız (En’am 6:84).
Zekeriya’yı, Yahya’yı, İsa’yı ve İlyas’ı da…onların hepsi salihlerdendir (En’am 6: 85).
İsmail’i, Elyasa’yı, Yunus’u ve Lut’u da…onların hepsini alemlere üstün kıldık (En’am 6:86).
Allah Tebarek ve Teala bir zaman, onları ırki olarak değil, verdiği nimetlerle alemlere üstün kıldı.Çünkü o topluluk içerisinde onlarca nebi çıkardı.Onları, insanlar üzerinde yönetici olarak görevlendirdi.Ve alemlerden hiç kimseye vermediği özellikleri, lütufları verdi.Ayrıca onlara kitap miras olarak bırakıldı ve yine onlara hikmet verildi.Onlar, temiz ve güzel şeylerle rızıklandırıldı.Onlara ilim verilerek de, alemlerden üstün kılındı.Amaç,insanlara örnek kimseler olsunlar diye.Ve onlar uyarıldı; verdiklerimize sımsıkı sarılın diye.Ama onlar, alemlerin Rabbinden gelen yüzlerce ikramları, arkalarına attılar ve görün neler yaptılar neler:
Önce, Allah’a karşı ahitlerini bozdular. Hâlbuki Allah Tebarek ve Teâla onlardan kesin söz almıştı.
Yemin olsun, biz İsrailoğullarından kesin söz almış (misak) ve onlara elçiler göndermiştik. Onlara ne zaman nefislerinin hoşuna gitmeyen birşeyle bir elçi geldiyse, bir bölümünü yalanladılar, bir bölümünü de öldürdüler. (Maide 5:70)
(Ve yine) kesin söz vermeleri dolayısıyla Tur’u üstlerine yükselttik ve onlara ‘’Bu kapıdan secde ederek girin’’ dedik ve onlara: ‘’Cumartesi (günü) haddi aşmayın’’da dedik ve onlardan kesin bir söz aldık (Nisa 4:154).
Bu Zalim Siyonistler:
Dediler ki: ‘’Allah oğul edindi.’’O, (bu yakıştırmalardan) yücedir. Hayır, göklerde ve yerde her ne varsa O’nundur. O’na gönülden boyun eğmişlerdir (Bakara 2:116).
Yahudiler: ‘’Üzeyir, Allah’ın oğludur’’ dediler.Hristiyanlar da ‘’Mesih, Allah’ın oğludur’’ dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah, onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar? (Tevbe 9:30)
Yahudiler ve Hristiyanlar: ‘’Biz Allah’ın çocuklarıyız ve sevdikleriyiz’’ dedi. De ki: ‘’Peki ne diye sizi günahlarınızdan dolayı azaplandırıyor? Hayır, siz O’nun yarattığından birer beşersiniz. O, dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin tümünün mülkü Allah’ındır. Son varış O’nadır’’ (Maide 5:18).
Onlar, Allah’ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rabler edindiler ve Meryem oğlu Mesih’i de… Oysa onlar, tek olan bir ilaha ibadet etmekten başka birşeyle emrolunmadılar. O’ndan başka ilah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden beridir (Tevbe 9:31).
Ey iman edenler, gerçek şu ki, (yahudi) bilginlerinden ve (hristiyan) rahiplerinden çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktiripte Allah yolunda harcamayanlar… Onlara acı bir azabı müjdele (Tevbe 9:34).
Ona: ‘’Allah’tan kork’’ denildiğinde, büyüklük, kibirlik gururu onu günaha sürükler, kuşatır.Böylesine cehennem yeter; ne kötü bir yaratıktır o (Bakara 2: 206).
O, iş başına geçti mi yeryüzünde fesad/ bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye, yok etmeye çaba harcar. Allah ise, fesadı/bozgunculuğu sevmez (Bakara 2:205).
Yemin olsun, ‘’Gerçek, Allah fakirdir, biz ise zenginiz’’ diyenlerin sözlerini Allah işitmiştir. Onların bu sözlerini ve enbiyayı haksız yere öldürmelerini yazacağız ve ‘’Yakıcı azabı tadın’’ diyeceğiz (Al-i İmran 3:181).
Onlara: ‘’Allah’ın indirdiklerine iman edin’’ denildiğinde: ‘’Biz, bize indirilene iman ederiz’’ derler ve ondan sonra olan (Kuran’)’I inkar ederler. Oysa o, ellerindeki Tevrat’ı doğrulayan bir gerçekti.(Onlara) de ki: ‘’Eğer inanıyor idiyseniz, daha önce ne diye Allah’ın nebilerini öldürüyordunuz?’’ (Bakara 2:91)
Onlardan bir kısmı ümmidir. Kitabı bilmezler; (bildikleri) bir sürü asılsız şeylerden başkası değildir ve yalnızca zannederler (Bakara 2: 78).
Artık vay hallerine; kitabı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için ‘’Bu Allah katındadır’’ diyenlere. Artık vay, elleriyle yazdıklarından dolayı onlara; vay kazanmakta olduklarına (Bakara 2:79).
(Ve) dediler ki: ‘’Sayılı günlerin dışında, ateş asla bize değmeyecektir.’’ De ki: ‘’Allah katından bir ahid mi aldınız? Ki Allah asla ahdinden dönmez. Yoksa Allah’a karşı bilmediğiniz birşeyi mi söylüyorsunuz?’’ (Bakara 2:80)
Ne zaman onlara Allah katından yanlarındakini doğrulayan bir elçi gelse, kitap verilenlerden bir bölümü, sanki bilmiyorlarmış gibi Allah’ın Kitabını arkalarına attılar (Bakara 2: 101).
Kimi yahudiler, kelimeleri < konuldukları yerlerden > saptırırlar ve dillerini eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek ‘’Dinledik ve karşı geldik’’.İşit, ‘’İşitmez olası’’ ve <Raina> bizi güt’’ derler. Eğer onlar: ‘’İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve < Bizi güt> deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar, AZ bir bölümü dışında, inanmazlar (Nisa 4:46).
Siz (müslümanlar), onların size inanacaklarını umuyor musunuz? Oysa onlardan bir bölümü, Allah’ın sözünü işitiyor, akıl (ları) erdikten sonra, bile bile değiştiriyorlardı (Bakara 2:75).
Allah’ın ayetlerini inkar edenler, nebileri haksız yere öldürenler ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenler; işte onlara acıklı bir azabı müjdele (Al-i İmran 3:21).
Eğer seni yalanlarsa (ki yalanladılar), senden önce apaçık belgeler, Zeburlar ve aydınlık kitapla gelen elçileri de yalanlamışlardır (Al-i İmran 3:184).
Kendilerine kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi? Onlar, tağuta ve Cibt’e inanıyorlar ve diğer inkar edenler için; ‘’Bunlar, iman edenlerden daha doğru bir yoldadır’’ diyorlar (Nisa 4:51).
Allah’a karşı nasıl yalan uyduruyorlar, bir bak. Bu apaçık bir günah olarak yeter (Nisa 4:50) – (Al-i İmran 3:78).
Yemin olsun, Musa size apaçık belgelerle geldi. Sonra siz onun arkasından (yokluğunda) buzağıyı (ilah) edindiniz. İşte siz (böyle) zalimlersiniz (Bakara 2:92)-(Nisa 4:53).
Hani sizden misak almış ve Tur’u üstünüze yükseltmiştik (ve): ‘’Size verdiğimize (Kitaba) sımsıkı sarılın ve dinleyin (demiştik). Demişlerdi ki: ‘’Dinledik ve isyan ettik’’.İsyanları yüzünden buzağı (aşkı) kalplerine sindirilmişti. De ki: ‘’İnanıyorsanız, inancınız size ne kötü şey emrediyor?’’ (Bakara 2:93)
Ve onlar, Süleyman’ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular… (Bakara 2: 102)
Kendilerine kitap verdiklerimiz (yahudi- hristiyan), onu (Resulullah’ı), çocuklarını tanır gibi
tanırlar.Buna rağmen içlerinden bir bölümü, bildikleri halde gerçeği gizlerler (Bakara 2:146).
Ve ‘’Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı gerçekten öldürdük’’ demeleri nedeniyle de (onları cezalandırdık). Halbuki onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (bir) benzeri gösterildi… Onu kesin olarak öldürmediler (Nisa 4:157).
(Bir de) inkara sapmaları ve Meryem’in aleyhinde büyük bühtanlar söylemeleri (Nisa 4:156).
Onlardan çoğunun günahta, düşmanlıkta ve haran yiyicilikte çabalarına hız kattıklarını görürsün.Yapmakta oldukları ne kötüdür (Maide 5:62).
Yemin olsun, insanlar içinde, müminlere en şiddetli düşman olarak yahudileri ve müşrikleri bulursun… (Maide 5:82)
Yoksa onların mülk’ten bir payları mı var? Eğer öyle olsaydı, (cimriliklerinden dolayı) insanlara < çekirdeğin sırtındaki küçücük bir tomurcuğu> bile vermezlerdi (Nisa 4:53).
Yoksa onlar, Allah’ın kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar? Doğrusu biz, İbrahim ailesine kitabı ve hikmeti verdik, onlara büyük bir mülk de verdik (Nisa 4:54).
Yemin olsun, onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (Onlardan) her biri, bin yıl yaşatılsın ister; oysa bunca yaşaması onu azaptan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını görendir (Bakara 2:96).
Her kim Allah’a, meleklerine, elçilerine, Cibril’e ve Mikail’e düşman ise, (ki yahudiler düşmandır) artık şüphesiz Allah da kafirlerin düşmanıdır (Bakara 2:98).
Onların kendi sözlerini bozmaları, Allah’ın ayetlerine karşı inkara sapmaları, nebileri haksız yere öldürmeleri ve ‘’Kalplerimiz örtülüdür’’ demeleri nedeniyle (yahudileri lanetledik). Hayır; Allah inkarları dolayısıyla ona (kalplerine) damga vurmuştur. Onların azı dışında, inanmazlar (Nisa 4:155-162).
Dediler ki: ‘’Bizim kalplerimiz örtülüdür.’’ Hayır; Allah inkarlarından dolayı onları lanetlemiştir.Bundan dolayı pek azı iman eder (Bakara 2:88-89)- (Bakara 2:159).
İşte bunlar Allah’ın lanetlediği kimselerdir. Allah’ın lanetlediğine hiçbir yardımcı bulamazsın (Nisa 4:52).
Böylece, onlardan kimi ona inandı, kimi srt çevirdi. Çılgın ateş olarak cehennem yeter (Nisa 4:55).
İşte bunlar, gerçekten kafir olanlardır. Kafirlere aşağılatıcı bir azap hazırlamışızdır (Nisa 4:151).
Allah’ın indirdiği Kitaptan birşeyi gözardı edip saklayanlar ve onunla değeri az (birşeyi) satın alanlar; onların yedikleri, karınlarında ateşten başkası değildir. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları arındırmaz. Ve onlar için acı bir azap vardır (Bakara 2:174).
Onlar hidayete karşılık sapıklığı, bağışlanmaya karşılık azabı satın almışlardır.Ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar! (Bakara 2:175)
Her nerede bulunurlarsa bulunsunlar
_Allah’ın ipine ve insanların ipine (ahdine) sığınanlar başka-onlara zillet (zorluk damgası) vurulmuştur. Onlar, Allah’tan bir gazaba uğradılar da üzerlerine aşağılanma (damgası) vuruldu.
Bu, Allah’ın ayetlerini inkar etmeleri ve nebileri haksız yere öldürmeleri nedeniyledir. (Yine) bu,isyan etmeleri ve haddi aşmaları dolayısıyladır (Al-i İmran 3:112).
Şüphesiz, Kitap Ehlinden, Allah’a, size indirilene ve kendilerine indirilene –Allah’a derin saygı gösterenler olarak- (az da olsa) inananlar vardır.
Onlar Allah’ın ayetlerine karşılık olarak az bir değeri satın almazlar. İşte bunların Rableri katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çok çabuk görendir (Al-i İmran 3:199).
Ey iman edenler, yahudi ve hristiyanları veliler edinmeyin, onlar birbirlerinin velileridirler. Sizden onları kim veli edinirse, kuşkusuz onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez (Maide 5:51).
…bunlar hayvanlar gibi, hatta daha aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir (A’raf 7:179)
…onlar hayvanlar gibidirler, bel ki yolca onlardan daha da şaşkındırlar (Furkan 25:44)
Yemin olsun, sizden cumartesi (günü) yasağı çiğneyenleri elbette biliyorsunuz. İşte biz onlara: ‘’Aşağılık maymunlar olun ‘’dedik (Bakara 2:65).
Onlar (yahudiler) sakındırıldıkları <şeyi yapmada ısrar edip başkaldırınca> onlara: ‘’Aşağılık maymunlar olunuz’’dedik (A’raf 7:166).
Bu aşağılık insanlar Allah’a verdikleri kesin sözü (misakı) bozdular, gönderilen elçilerin bazısını öldürdüler, kimini yalanladılar. Allah, oğul edindi diyerek şirke girdiler.Sonra ‘’Üzeyir, Allah’ın oğludur’’ dediler.Sonra dediler ki ‘’Biz Allah’ın çocuklarıyız ve sevdikleriyiz’’
Onlar, Allah’ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini Rabler edindiler. Onlar ve onların bilginleri, insanların mallarını haksızlıkla yediler ve insanları, Allah’ın yolundan saptırdılar.Altın ve gümüşü, yani sermayeyi belli ellerde biriktirip, halkı sömürdüler. İşbaşına geldiklerinde, genleri değiştirerek, ekini ve nesli bozdular.Böylece hastalıkların çoğalmasına sebep oldular.Kendilerinin zengin, Allah’ın fakir olduğunu söylediler.Allah’ın indirdiklerini kenara itip, nefislerinin arzularına göre hüküm koydular.Kitabı tahrif edip, sonra bu söylediklerinin Allah katında olduğunu söylediler.Allah’ın kitabını arka plana attılar.Büyüklük ve kibirlilik ettiler.Kitaptaki kelimelerin yerlerini değiştirdiler. Tağuta ve Cibt’e inandılar.Yalan uydurdular.Açıktan günah işleyip, günaha teşvik ettiler.Onlar, buzağıyı ilah edindiler.Şeytanın söylediklerine uydular.Gerçeği gizlediler. Onlar, günahta, düşmanlıkta ve haram yemede yarışırlar. Onlar, müminlere en çok düşmanlık edenlerdir. Oldukça cimridirler.İnsanları kıskanırlar ve çok ihtiraslıdırlar. Allah’a, Enbiya’ya, Cibril’e, Mikail’e düşmandırlar. Onların bunca yanlışlarından ötürü kalpleri kapalıdır, gözleri kör ve kulakları sağır maymunlardırlar.Onlar, ilahi imtihanı kaybetmiş olarak ateşe atılacaklardır.
İşte bunun için, zalim siyonistlerin sözcüğünü okuduğumda ya da duyduğumda, tiksiniyor ve büyük bir nefret duyuyorum.Allah’ın lanet ettiklerine ben de lanet ediyorum. Tıpkı, şeytana, iblise, tağuta, Cibt’e ve sömürücü despot zalimlere karşı nefret ettiğim gibi, onlardan da nefret ediyorum.Basireti açık olan mustazaflar hariç, iblisin bütün özelliklerini taşıyan bu aşağılık insanları, çok iyi tanıyın. Onlar, bu özellikleriyle Allah’a, Allah’ın Resulü’ne, O’nun Ehl-i Beyt’ine, müslümanlara hatta bütün insanlığa düşmandırlar. Tabiatla, nesille, ekinle hatta herşeyin geniyle oynayan, terör estiren, kendilerinin dışındaki insanları öldürmekten zevk alan, ülkeleri sömüren kötü huylu kanser tümörünü iyice tanıyın. Çünkü bu aşağılık mahluklar insanlık tarihinin yüz karası zalimlerdir. Fesada inhirafa ve vahdeti bozan şeylere sebep olan, işte bu zalimlerdir.Bunlar, her türlü kötülüğün ana unsuru ve kaynağıdırlar. Bu fesat ağacının müntesipleri olan siyonistlerin, kıyamete yakın bir zamanda fitne ve fesadları ayukaya çıkacak; özellikle bölge müslümanlarına karşılık taşkınlıkları, zulümleri, topraklarını genişletme planları, sömürü zihniyetleri, dinleri yozlaştırma gayretleri, nesli bozma alışkanlıkları. Ve inanılmaz boyutlara varıncaya dek müslümanlar onlarla savaşacaklar. Hristiyan alemi ve diğer ülkelerden hiçbir kimse onları korumayacak ve ağır yükü sırtlarından atacaklardır.Siyonistlerin insanlık düşmanı olduğunu nihayet onlar da anlayacaklardır. Hayber’de onlara ilk dersi veren ve onları darmadağın eden Resulullah (s.a.a) gibi, O’nun şanlı Kaim’i de onları aynı akıbete uğratacaktır. O zaman kurtulanlar dünyanın her tarafına dağılacaklar ve bir daha ebediyen devlet kuramayacaklardır.Bu ilahi bir müjdedir. Müslümanların bu şanlı zaferini şimdiden tebrik ediyorum.
Ey mü’minler! Bu umut ile kıyam edin! Gazanız mübarek olsun!..
İşte o zaman mazlumların, mustazafların, sömürülenlerin ve özellikle Filistinlilerin hakkı yerde kalmayacaktır.Bugüne dek akıttıkları kanda ve dökülen gözyaşlarında boğulacaklardır. Başları eğik ve zillet içerisinde dünyanın bilinmez köşelerinde saklanacaklardır.
Daha önce de beyan ettiğimiz gibi, siyonistlere henüz son darbemizi vurmadık.Çünkü bugün onları muhatabımız almıyoruz. Bugünkü savaşımız ABD, İngiltere, Fransa ve diğer batılı emperyalistlere ve onlara hizmet eden yerli işbirlikçilerine karşıdır. Bu zavallılar, bütün dünyada çığ gibi büyüyüp gelişen Ehl-i Beyt (a.s)’ın aşıklarından ve bu hizbullahi aşıkların arkasında teknolojisiyle, gelişmesiyle ve hizbullahi ahlakı ile dik duran İran İslam Cumhuriyet’inden ve Güney Lübnan’da tarihe destan yazan Hizbullah’tan rahatsızlar. Bu batılı emperyalistler diyorlar ki: ‘’Bizim teknolojimizi bizden izin almadıkça, bizim kanatlarımız altında yaşamadıkça sizlere hayat hakkı tanımayacağız.’’ Suriye’deki çatışmaların altında da, bu gerçek yatmaktadır. Bu savaş, müslümanların savaşı değildir.Bu savaş, batı emperyalizmi ile İran İslam Cumhuriyet’inin savaşıdır.
Ey batı! Sen ölüm döşeğindesin. Kaim’ini şevkle, aşkla bekleyen dipdiri bir ümmet doğuyor. İstikbal bu şanlı ümmetin olacaktır. Sizler ve sizlere hizmet eden, halkı müslüman olan coğrafyaların kapıkulu krallarıyla beraber tarihin pis çöplüğüne atılacaksınız. O gün pek yakındır. İşte o gün, siyonistlerle hesaplaşacağımız gündür. Tıpkı Hayber’de şanlı Resul’ün sizi sürdüğü gibi, dünyanın her tarafına sürüleceksiniz ve bir daha asla devlet kuramayacaksınız.
Zira alemlere rahmet olarak gönderilen en son Resul’den Ebu Hureyre, Abdullah b. Ömer, Ömer İbn Hamza gibi raviler diyorlar ki; ‘’Allah Resulü Muhammed (s.a.a) buyurdular ki:
‘’Müslümanlarla yahudiler çarpışmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Yahudi taşın (kalbi taşlanmış topluluklar), ağacın arkasına saklanacak, bunun üzerine o taş, o ağaç yahudiyi kovalayan kimseye, <Ey müslüman! Arkamda bir yahudi var, gel onu öldür> diyecek.Yalnız garkad ağacı, birşey söylemeyecek; çünkü o yahudilerin ağaçlarındandır.’’ (Buhari Cihad, 94, Menakı 25, Müslim, Fiten, 80, 81, 82, Tirmizi, Birr, 25; Fiten, 2)
Hiçbir ülke (veya şehir) olmasın ki, kıyamet gününden önce biz onu (ya) bir yıkıma uğratacağız veya onu şiddetli bir azapla azaplandıracağız; bu o kitapta yazılıdır (İsra 17:58)-(İsra 17:4-7).
Selam olsun zalimleri tanıyanlara!
Selam olsun zalimlerle işbirliğine yanaşmayanlara!
Selam olsun Allah için Kaim’in çizgisinde ve yanında kıyam edenlere!

Ahmet MUHTAR
Source : Islamtimes
Comment