0
Sunday 16 March 2014 - 01:10
Türkçe

Erdoğan ve ekibi İrancı mı ?

Story Code : 362283
Erdoğan ve ekibi İrancı mı ?
Erdoğan ve ekibi İrancı mı ?
Allah’ın adı ile.
Fethullah Gülen’in başında bulunduğu cemaatin ; hükümetin dershaneleri kapatmaya yönelik girişimine direnç göstermesi ve bu olayın hemen arkasından 17 Aralık tarihinde patlak veren ‘ Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu’ , Ak Parti ile FG cemaati arasında iplerin tam anlamıyla kopmasına sebep oldu.


Türkiye’de on yıllardan beri toplumsal hayata müdahil olan Milli Görüş Hareketi ve Nur cemaatlerinin çalışma metodları birbirinden farklıdır ve sürekli rekabet halindedirler. Bu yazımızda bu konuya girmeden başlıktaki konuyu irdelemeye çalışacağım . Belki nasip olursa ileriki yazılarda, Nur cemaatleriyle özellikle de FG cemaatiyle rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hoca’nın Milli Görüş hareketi arasındaki metot farklarını detaylı bir şekilde ele alabiliriz.
FG cemaatinin yayın organlarında yazı yazan ve konuşan cemaat üyeleri ile cemaatin sohbet hocaları ; Ak Parti hükümetini devirmeye yönelik operasyonun ardından Recep Tayyip Erdoğan ve ekibinin İran’ın güdümünde olduğunu yüksek perdeden iddia etmeye başladılar. Erdoğan’ın İran’ın batı ile yürüttüğü nükleer müzakerelerde Tahran’dan yana tavır alıyor gibi gözükmesi , cemaati rahatsız eden en önemli konulardan biri oldu.Cemaat medyasında bu konu , hükümetin yürütmüş olduğu komşularla sıfır sorun politikası neticesinde Ankara’nın komşularıyla siyasi ve ekonomik ilişkilerini geliştirmesi sonucu batılı ülkelerde kasıtlı olarak gündeme getirilen ‘ eksen kayması ‘ tartışmalarıyla birlikte gündeme getirildi. Mesela cemaate ait Zaman Gazetesi’nin Washington temsilcisi Ali H. Aslan Amerika’nın, Ankara’nın bu politikasından rahatsız olduğunu defalarca yazdı ve Türkiye seyahatlerinde Cumhurbaşkanı Gül başta olmak üzere birçok siyasiye ve devlet adamına bu konuda özel birifingler verdi.
Bu yazımda gerçekten FG cemaatinin üyelerinin iddia ettiği gibi Erdoğan ve ekibinin 11 yıllık icraatlarında İran’ın lehine mi çalıştıklarını olaylar eşliğinde ele alacağım.
Ak Parti 2002 yılında iktidara geldiğinde , Türkiye’nin hemen hemen tüm komşularıyla ilişkileri bozuk veya gergindi. Ankara’nın siyasi olarak komşularıyla arasının açık olması ekonomik ilişkilerini ve tabi ki ihracatını olumsuz yönde etkiliyordu. İsteyen okuyucularımız Türkiye İstatistik Kurumu’nun internet adresine girerek 2002 yılından itibaren Türkiye’nin komşularına yaptığı ihracat rakamlarını görebilirler.
En önemli sınır komşularıyla arasındaki problemleri halletmek için düğmeye basan Ak Parti , Ahmet Davutoğlu’nun ‘ komşularla sıfır sorun ‘ politikasını benimseyerek var olan siyasi sorunları en aza indirmeye ve hatta ortadan kaldırmaya çalıştı. Bu akılcı politikaya olumlu cevap veren komşu ülkelerle Türkiye arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkiler hızla düzelmeye başladı. Hatta bu ilişkiler o dereceye vardı ki , Suriye ile sınırlar sembolik olarak kaldırıldı ve iki ülke ortak bakanlar kurulu toplantısı yaptı.
Bu dönemde Ak Parti hükümetleri komşularıyla ilişkilerini düzeltirken bir yandan da AB’ye üye olma hedefini büyük bir kararlılıkla sürdürdü.
Ak Parti’nin 2010 yılına kadar başarıyla yürütmüş olduğu bu dış politika karşılıklı ‘ kazan-kazan ‘ ilkesi üzerine oturmuştu. Yani mesela İran’la Türkiye’nin ilişkilerinin düzelmesi hem Tahran’ın hem de Ankara’nın menfaatineydi. Bu yüzden FG cemaatinin Erdoğan ve ekibini İrancılıkla suçlamasını ekonomik veriler yalanlamaktadır.
İkinci olarak , Ak Parti’nin İran’ın nükleer haklarını korumak için P5+1 ülkeleriyle yaptığı görüşmelerde faal bir arabulucu olması , FG cemaati tarafından İrancılık olarak değerlendirildi. Halbuki , Ak Parti’nin nükleer meseleye müdahale ederken iki amacı vardı . Bunlardan ilki , Türkiye’nin küresel krizlerde arabulucu rolüne soyunarak siyasi prestijini ve gücünü artırmak ; ikincisi de , İran’ın barışçıl amaçlı nükleer enerjiye sahip olmasının getireceği rahatlıkla Türkiye’nin de bu enerjiye sahip olması için atacağı adımları hem ülke içinde hem de ülke dışında meşrulaştırmaktı. Erdoğan hükümeti bu anlamda şu anda dünyada yeni bir siyasi aktör olan BRİCS ülkelerinden Brezilya’yı da denkleme katarak Tahran’da üç ülke tarafından imzalanan anlaşmayı kendisi için bir kazanca dönüştürdü. Dünyanın en önemli siyasi krizlerinden birinde söz söyleme hakkına sahip olan , neticeye ulaşan ve Türkiye’nin nükleer enerjiye sahip olmasının da önünü açan Ak Parti’yi , izlediği bu siyasetinden dolayı İrancı olmakla suçlamak akılsızlık olsa gerektir.

Üçüncü olarak NATO’nun Füze savunma sistemi projesini _ her ne kadar anlaşma metninde bu 3. Bir ülkeye karşı değildir ibaresi geçse de_ imzalayan Ak Parti hükümeti Malatya Kürecik’e radarların konuşlandırılmasına izin vererek İran’ın 30 yıldan beri İsrail’le girişmesi muhtemel bir savaşta kullanmak üzere üzerinde çalıştığı füzelerin bir anda etkisiz kalmasına sebep olmamış mıdır ? Şimdi FG cemaatine sormak lazım , Ak Parti’nin bu girişimini nasıl olur da İrancılıkla bağdaştırabilirsiniz ? Bu girişim düpedüz bir Amerikancılık ve İsrailcilik değil midir ?
Dördüncü olarak , Ak Parti hükümeti Suriye’deki halk ayaklanmasına ve daha sonra muhaliflerin silahlanmasına ve eğitilmesine tam destek vererek ; İran, Suriye , Hamas , İslami Cihad ve Hizbullah’tan oluşan direniş hattına büyük bir darbe vurmamış mıdır ? Erdoğan ve ekibi , İran’ın yeminli düşmanları olan ABD , İsrail , Katar ve S. Arabistan’la beraber hareket ederek İran’ın Ortadoğu’da yalnızlaşmasına zemin hazırlamamış mıdır ? Erdoğan ve ekibi , İranlı yetkililerin defalarca yaptıkları , ‘ Gelin Suriye meselesini bölge ülkeleri olarak biz kendi aramızda çözelim , Batılıları bu işe karıştırmayalım’ çağrısına kulaklarını tıkamamışlar mıdır ? Şimdi FG cemaatinin o çok akıllı(!) yazarlarına soruyorum : Suriye meselesinde İran’a en büyük darbeyi vuran Erdoğan ve yakın çalışma arkadaşları nasıl olup da İrancı olmaktadır ?
Beşinci olarak , Mısır devriminden sonra bu ülkeye demokrasi ve laiklikte model olmayı öneren Erdoğan ve ekibi , İran’ın İhvanul Müslimin’e önerdiği tavizsiz ve inkılabi metodu geri plana attırıp İhvan yetkililerinin aklını çelerek , Mısır İslami hareketini İsrail ve ABD karşısında hezimete mahkum ederek baharı hazana çevirmemiş midir ? Şimdi FG cemaatine soruyorum : İran’ın , Mısır’daki İslami uyanış üzerindeki rehberliğini ve tecrübelerini Müslüman Kardeşler’e aktarmasını engelleyen Erdoğan ve ekibini İrancı olarak addetmek ne derece doğrudur ?
Altıncı olarak , yaklaşık bir sene önce bir cemaatin Ankara’da düzenlediği İttihad-ı İslam toplantısında şimdiki adalet bakanı ve Erdoğan’ın sağ kollarından biri olan Bekir Bozdağ’ın Lübnan Hizbullah’ını Hizbuşşeytan olarak nitelendirmesini FG cemaatinin mensupları acaba İrancılık olarak mı değerlendirmektedir ?
Yine sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bir basın toplantısında İran İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei’yi Suriye konusunda açıkça eleştirmesi , kendisinin İrancı olduğuna mı delildir?
Bu örnekleri çoğaltmam mümkün . Hükümetin güdümündeki gazete ve televizyonların İran, ŞİİLİK VE Hizbullah aleyhindeki yayınlarını da bu listeye ekleyebilirim. Fakat yukarıda saydığım maddelerin konunun anlaşılması için yeterli olduğunu düşünüyorum.
Türkiye’de İrancı olmakla suçlanabilecek en son kişi Erdoğan ve ekibidir. Ak Parti hükümetlerinin 11 yıllık icraatları bunun en büyük delilidir.

İslamtimes Araştırmacı-Yazar MUZAFFER İSLAM
Source : Islamtimes
Comment