0
Thursday 21 November 2013 - 13:32
Türkçe

BAŞBAKAN'IN SUYU ISINIYOR

Story Code : 323158
BAŞBAKAN
BAŞBAKAN'IN SUYU ISINIYOR
Allah Tebarek ve Teala'nın alemlere rahmet olarak gönderdiği en son nebisi olan Muhammed (s.a.a.) şöyle buyuruyor: "Her çocuk islam milleti/fıtratı üzerine doğar ve sonra anne ve babası onu Yahudi veya Hristiyan veya müşrik kılarlar." (1)
Allah Tebarek ve Teala bir ayette ise mealen şöyle buyuruyor; Ey Resul!
"Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birliyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler." (Rûm 30:30)
Bugün Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan da o fıtrat ile gözlerini dünyaya açtı. Hem de "er", "erkek", "kahraman", "yiğit", "mert", "güçlü", "kuvvetli", "rütbesiz er" ve hür olarak doğan Erdoğan gençlik yıllarını böyle tamamladı. Hem de fanatik bir Hanefi olarak!...
Ancak; aktif siyasi hayatına atıldıktan sonra bu "er" ve hür sıfatlarını bir kenara itti ve kendisini bağımlı sıfatlarla yaftaladı. Hem de kendi elleriyle kendi hür iradesini birilerine bağımlı kıldı. Bu bağımlıların başında makam hırsı, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, ve siyonistler gelir elbette.
Dünün şeriatçısı Amerika Birleşik Devletleri'ne, Avrupa Birliği ülkelerine sık sık geziler tertipleyerek onların kapılarını aşındırıp-kaldı. Beraberinde eşi Emine Hanım, çocukları ve tacirler ordusu. Bayan Clinton, Obamalarla boy boy resimler, tokalaşmalar, karşılıklı iltifatlar gırla. Daha önceki makalemde belirttiğim gibi Amerika Birlişik Devletleri'ndeki siyonist kuruluşlarınca verilen ünvanlar birbirini kovaladı ama; elde ne var? Bir hiç!..
Sonra, Amerika Birleşik Devletleri ve siyonistlerin çıkarlarını korumak adına Amerika Birleşik Devletleri tarfından Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Eşbaşkanlığı ünvanıyla görevlendirildi.
Emperyalistler Ortadoğu'nun kaderini yeniden değiştirmek için düğmeye bastılar. Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ülkeleri ve siyonistler tarafından adı konulan sözde Arap Baharı(!), kapkara bir bulut gibi önce Tunus'u sonra Libya'yı daha sonra Mısır'ı ayağa kaldırdı. Bu emperyalistlerin hizmetkârı, medya patronları ve onların köşeyazarları gündemi emperyalizmin adına hep canlı tuttular. Hem de sözde hürriyet, insan hakları ve demokrasi adına. Halbuki asıl hedef işi bitmiş Kaddafilerin, Mübarek gibi tağutlarının yerine yeni kapıkulu taşeronlarını işbaşına getirmekti. Ve bir yere kadar muvaffak da oldular. Sıra Suriye'ye geldi ve onun için düğmeye basıldı. Oraya demokrasi gelmeli ve Baas Partisi hükümranlığına son verilmeli denildi.
İşte bunun için Tayyip Erdoğan'a görev verildi. Ama kara vicdan sahibi zihniyet, neden Ürdün Kralı, Suudi Hanedanı, Katar ve Bahreyn Sultanları için aynı vurgu yapılmadı. Çünkü onlar saltanatları uğruna ümmetin servetini emperyalizme arz-ı endam etmişlerdi.
Sonuçta başta büyük şeytan Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve siyonistler ve onların güdümünde olan medyanın işbirliğiyle Tayyip Erdoğan'ın sırtını sıvazlayarak öne sürdüler.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Edoğan, adım adım atalarının izini sürdü; onların sünnetine sadık bir talebe olarak. O da bir sabah kendisini ümmetin halifesi olarak tayin eden ilk zat ya da Muaviye veya Harun Reşit veyahut Osmanlı padişahı Yavuz Selim gibi kendisini halife namzeti olarak öne çıktı. Bundan böyle Merakeş'ten ta Endonezya'ya kadar kocaman bir coğrafyada adına hutbeler okunacak ve coğrafyanın tamamı kendisine itaat edecek.
Yeni Osmanlıcılık adına Hariciye Nazırınız Davidoğlu sizi yanılttı ve dönüşü olmayan bir yola soktuğunu görüyorum. Dönüş yapmak bir fazilettir hem de Allah'ın sevdiği en güzel amellerdendir ama; belli ki dönüşe niyetiniz yoktur.
İşte bu psikoloji ile Hariciye Bakanınızı adı konulmamış reformları yapması için hem de süre vererek Beşar Esad'a gönderdiniz. Elbette Esad'ın yanlışları ve yapması gerekenler vardı ancak direktif şeklinde olduğu için ters tepti ve her iki tarafın sinirleri gerildi de gerildi. Yani şunu hatırlatmak isterim ki mesela Suriye Baas rejimi için bir başörtü sorunu yoktur. İsteyen her genç kız başı açık veya başı kapalı olarak üniversiteye rahatlıkla gidebiliyor. Ey demokrasi havariliğini yapan Başbakan! On seneyi aşkındır iktidardasınız neden başörtüsü sorununu halledemediniz?
Sonra Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, siyonist rejim ve onların yerli işbirlikçilerinin teşvik ve kışkırtmaları sonucu Suriye muhalifleri silaha sarıldı. Türkiye Cumhuriyeti dahil, Suudi Krallığı, Katar, ve diğer gerici taşeron ülkeler tarafından muhaliflere her türlü silah, lojistik, ayni ve nakdi yardımlar yapıldı ve hala da yapılmaktadır. Öte yandan kapıları sonuna kadar mültecilere açtınız. Bu elbette güzel insani bir davranıştır; ancak kamplarda sorunlarla boğuşan bir insanlık dramı yaşanıyor. Bunları bizzat müşahede ettim.
Daha sonra Suriye sınırına askeri birliklerinizi yığarak adeta savaş kışkırtıcılığını yapmadınız mı? Sıfır sorun sloganı sonucu ticari ilişkiler sıfıra inmedi mi? Daha sonra siyonistleri korumak amacıyla Amerika Birleşik Devletleriyle AB dostlarınızı memnun etmek adına Suriye olaylarını bahane ederek Patriotları topraklarımızda konuşlandırmadınız mı?
Barack Obama'ya uçuşa yasak bölge projesi sizin teklifiniz değil miydi? Amerika Birleşik Devletleri'nin güdümünde Suriye'ye karşı kara harekatına ışık yakmadınız mı?
Hatay'da Yayladağı'nda, Reyhanlı'da ve tüm sınır bölgelerinde Amerika Birleşik Devletleri, İsrail ve diğer Avrupa ülkelerinin ajanları cirit atmıyorlar mı? Sınır kapıları tamamiyle güvenlikten yoksun değil mi? Giriş ve çıkışlar o kadar serbest ki insanın aklı duruyor. Vehhabisiyle, selefisiyle, el-kaidesiyle, talibanıyla tüm terörist gruplar Türkiye sınırını kullanarak Suriye'ye geçip muhaliflerin safında çatışanlara neden bu kadar göz yumuyorsunuz? Çok yakın bir zamanda sabah namazını Suriyeli mücahit kardeşlerimle beraber Şam'daki Emevi Camii'nde hep beraber kılacağız diyen siz değil miydiniz?
Ülkesindeki iç karışıklıklar devam ederken Beşar Esad Türkiye'ye karşı ikinci bir cephe açacak kadar herhalde deli değil ki ordunuzu sınır bölgesine konuşlandırdınız? Tatbikatlar yaptırdınız. Zaman zaman muhaliflerin kullandıkları topların şarampolleri Türkiye tarafına düşmesi sonucu Beşar Esad'ı bahane ederek toplarınızı onlara karşı kullanmadınız mı? Gerek siz ve gerekse yeni Osmanlıcılık(!) hayali ile biran önce Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği dostlarınızın(!) Suriye'ye biran önce müdahele etmeleri için çalmadık kapı bıraktınız mı? Her seferinde sizi oyaladıkları büyük şeytan ABD ve AB'nin sizin onurunuzu kırmak için önce kışkırtıp sonra sizi yalnız bırakmaları karşısında hala akıllanmadınız mı?
Bugün dünyada en rezil sistemin Suudi Krallığı olduğunu bildiğiniz halde siz ve dost bildiğiniz ABD ve onun yavrusu AB neden oraya demokrasi, insan hakları havariliğini yapmıyorlar? Bunu hiç düşünüp aklettiniz mi? Nasılsa ümmetin petrolleri emperyalistlere peşkeş çekiliyor.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, kabinesi, milletvekilleri, onların borazanlığını yapan medya patronları ve bu medya patronlarının medyasında yer alan kapıkulu yazarları, yorumcuları, haber kaynakları iki seneye yakın bir zamandır iktidar sarhoşluğu, menfaat birliği, makam sevdası, dünyaya bağımlılık, istisnalar hariç 120 000 camisiyle ve 500 000 diyanet teşkilatıyla suskun kalan ve iktidarın koltuk değneği olan Diyanet'in ABD ve AB hayranlığı, sizin kimyanızda hayranlığı uğruna büyük bir deprem meydana getirmedi ha! Bu enkazın altında can çekişmekte olduğunuzu asla unutmayın.
Her yükselişin bir inişi vardır. Ve sizi iktidar edenler sizi pek yakında iktidardan uzaklaştırıp düşürecekler elbet. O zaman etrafınızdaki şakşakçılarınızı, dalkavuklarınızı, sofranızda o kemik yalayıcılarınızı, sizi pohpohlayıp öne sürenlerin hiçbirisini göremiyeceksiniz. Kibir ve gururunuz da sizi kurtaramayacaktır. Ve oturup ahh keşke Başbakan değil de "er" olarak kalsaydım diyeceksiniz; ama iş işten geçtikten sonra da bu ahh çekmenin hiç ama hiç faydası olmayacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve ekibi, yanlış Suriye politikalarının mağlubiyeti neticesinde; dostları Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ülkeleri ve siyonistlerin arka çıkmayışlarının rahatsızlığı nedeniyle, ne söylediklerini hesap etmeden tam gaz sağa sola saldırmaya başladılar. Başbakan Tayyip erdoğan CNN ropörtajında: " İran kendisini heseba çeksin" diyor. Diyor da niçin kendinizi hesaba çekmiyorsunuz?
Hele şu grup toplantısında ne inciler ne inciler dizip döktü: "Size sesleniyorum. Acaba daha meşru rejime destek veren (Hizbullah'ı kastederek) örgütler, Suriye'nin gayri meşru rejimine arka çıkan (İran, Rusya, Çin, Irak, Lübnan vs.) devletler özellikle de Birleşmiş Milletler ve güvenlik konseyi bu vebalin altından kalkamazlar. Bu katliamı, bu insanlık dışı manzarayı mezhep dayanışması adına konjoktür adına, uluslararası çıkarlar adına görmezden gelenler bu ağır vebalden kurtulamazlar. Ağzında emzik olan bebeğe kurşun sıkılıyor. Dengeler adına bütün dünya buna sessiz kalıyor. Ben o fotoğrafta, o yavruların üst üste şehid edilmiş halini görünce adeta çılgına döndüm. Ama diğerlerinin böyle bir derdi yok. Batsın sizin uluslararası siyasetiniz. Böyle bir vicdansız siyaset olmaz olsun... Kalbinde zerre kadar bir inanç olan bir insan böyle bir katliam yapamaz... Hele altını çizerek Kerbela acısından kalbinde zerre miskal kadar Ehl-i Beyt sevgisi taşıyan böyle bir vahşet sergileyemez. Banyas'taki katliam en az Kerbela'daki kadar acıdır; katilleri de en az Yezit kadar alçaktır. Hasan'a, Hüseyin'e sevgili o güzel torunlarına ölümü layık görenleri Yezit ilan edenler burada onların izinde gidenler o müslümanları, o yavruları şehid edenleri niçin Yezit ilan etmiyorlar? Onlar da birer Yezittir. Humus katliamında İmam Humeyni o katliamı yaptı diye baba Esad'ı huzuruna kabul etmedi ve aylar sonra kabul etti. Peki şimdi aynı makamı devam ettirenlere (Seyyid Ali Hamaney'e) sesleniyorum. Acaba sizler daha ne kadar bu katliama göz yumacaksınız?
Nitekim Esed İsrail saldırısını bahane ederek Banyas'taki soykırımın üzerini örtmek gayreti içindedir. Golan tepeleri için bırakın bir damla kanı, bir damla ter dökmeyen Esed'i İsrail'in bu operasyonları dahi kurtaramaz. Önceki gün de ifade ettim, Banyas'taki çocukların arşı inleten feryadı, inşaallah Esed'in sonu olacaktır. Uluslararası toplumun özellikle islam dünyasının yanıbaşımızda yaşanan bu soykırım girişimi karşısında uyanmasını, derhal somut çözümler üretmesini bekliyoruz. Güvenlik konseyi derhal toplanmalı, Arap Birliği toplanmalı ve bu konuda uygulayıcı kararlar almalı. Banyas'taki soykırım girişimini derhal gündemine almalı, somut tedbirler üretmelidir. Esed'in yolcu olduğu artık çok net anlaşılmıştır. Ancak bu caninin gider ayak arkasında daha büyük trajediler bırakması mutlaka önlenmelidir. İşte şu anda biliyorsunuz füzeler de kullanılıyor, birçok bombaları rahatlıkla kullanabiliyor. Banyas'ta katledilen kardeşlerime ben Rabbimden rahmet niyaz ediyorum... Unutmayın Suriye inşaallah zafere ulaşacaktır..."
Ey Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı şunu bil ki; elbette Suriye'ye zafer ulaşacaktır; ancak batı emperyalizminin dediği şekilde değil.
Elbette Esad gidecektir; ancak batılı emperyalizmin ve onların taşeronluğunu yapanların eliyle değil. Neden kendinizi bu katliamlardan beri kılıyorsunuz? Muhaliflerin eline silah veren kim? Basiretiniz kapalı ise dünya kamuoyunun kör olduğunu mu sanıyorsunuz?
İran İslam İnkılabı, Hizbullah dünyadaki bütün müslümanlara izzet kazandırırken bu düşmanlık niçin?
Daha önceki makalemde de değindiğim gibi eğer Kerbela'yı Velayet-i Fakih'i anlayacak bilgi ve beceriye sahip olabilseydiniz bugün elbette aynı safta olacaktınız.
Daha dün yani 26 Mayıs 2013 tarihinde Arena Spor Salonu'nda Hayrat Vakfı tarafından tertiplenen sempozyumda konuşan Başbakan yardımcınız Bekir Bozdağ güya Suriye'de rejimi destekleyen Güney Lübnan'daki Hizbullah Teşkilatı'na ağzına geleni söylüyor ve " Hizbullah adını değiştirsin ve Hizbuşşeytan yapsın" derken düşmanca ve mezhebi bir yaklaşım değil mi?
Unutmayınız ki bizler Beşar Esad'ın yanında yer almaktan çok gerici Batı emperyalizmine ve onlarla ittifak halinde olanların karşısındayız. Bu böyle bilinsin. Türkiye, Suudi Krallığı, Katar ve diğer ortadoğu ülkeleri büyük şeytan Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve siyonistlerin işgali altındadır. Elbette bir gün gelecek ve talancıları ortadoğudan er geç atacağız. Hür yaşamak isteyen onurlu insanların izzetli Hizbullah lideri Hasan Nasrullah Suriye için bak ne diyorlar: "Cihat ilan etmemize gerek yok, Suriye'deki savaşa onbinlerce insan göndermek için iki kelimemiz yeter... Temmuz 2006'da siyonistlere karşı vaadettiğim gibi şimdi de size zafer vaadediyorum. Direnişin, Hizbullah'ın, Lübnan'ın korunması sağlama alınması. Biz bu savaşa gireceğiz ve kazanacağız... (Ve de) İsrail ve Amerika tarafından olanlardan olmayacağız... (ve eğer) Suriye düşerse Kudüs'ü de kaybederiz. Bu nedenle Suriye'de yaşanan olaylara (asla) seyirci kalıp sırt çevirmedik." ve çevirmeyiz de. Çünkü siyonistlerin amacı, yalnız Kudüs'te değil, sözde vaadedilmiş Nil'den Fırat'a kadar toprakların tümüdür. Ancak alemlerin Rabbi vaadediyor: Yemin olsun, biz Zikir'den sonra Zebur'da da: "Şüphesiz arza salih kullarım varisçi olacaktır." diye yazdık. (Enbiya 21:105) Evet o günler pek yakındır. Hem de yalnız Kudüs'e, Ortadoğuya, Amerika Birleşik Devletleri'ne AB'ye, Türkiye'ye ve bütün arza hakim olacaklardır.
Bütün bunlara rağmen dost ve kardeş İran meclis başkanı Ali Laricani, İran İslam Cumhuriyeti Meclisi'nde yaptığı konuşmasında (26 Mayıs 2013): "Türkiye yanlış hesaplamalarla Suriye ile çatıştı ve çatışmaktadır. Türkiye'nin yaptığı hesaplar yanlış çıktıysa bunun faturasını İran ve Hizbullah'a yüklemesin." Ey Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı! Siz yanlış hesapların içindesiniz.
İran Cumhurbaşkanı adayı (25 Mayıs 2013) Said Celili Tahran'da kendisini destekleyen kalablığa "Biz islamın gücünü yaymak, kibirli güçlerin etkisini azaltmak istiyoruz." Kibirliler, müstekbirler ve bu müstekbirlere taşeronluk yapan yerli işbirlikçiler bilsinler ki, onlar her iki dünyada da zelil olacaklardır inşaallah!...
Reyhanlı'da (11 Mayıs 2013) 52 masum insanın ölümünün, yüzü aşkın yaralının, milyonlarca lira maddi hasarın ve manevi çöküntünün esas nedeni; Türkiye'nin Suriye'ye bir askeri müdahele yapılmasını arzulayan gerici batılı emperyalistlerce hazırlandığı gün gibi aşikardır. Ancak Türkiye Cumhiriyeti hükümeti büyük bir telaşla birilerini yakaladı ve olayın üstünü kapatmaya ve tansiyonu düşürmek için ana muhalefete yüklendi durdu.
Öte yandan başbakan ve hükümet yetkilileri ki Beşar Esad ile hiç alakası olmayan Suriye Muhaberatının El-Nusra örgütünü kullanarak bu terör olayını gerçekleştirdiğini defaaten gündemde tuttu. Yandaş, uşak medya ve köşeyazarları da bu olayı günlerce makalelerine aynı şekilde taşıdılar. Halbuki El-Nusra örgütünün zerre kadar Beşar Esad hükümeti ile alakası yoktur.
Başbakan ve diğer hükümet yetkilileri: "İstihbaratımız bundan haberdardı." söylemlerini defaaten tekrarlayıp durdular. Adama sorarlar Türk istihbaratı birimleri haberdar idiyse olaydan önce neden olay engellenmedi? Farzedelim ki tutuklananlar El-Nusra ile irtibatlı iseler sınır kapıları ardına kadar açıksa ki açık, üstelik bölge Suriyeli muhaliflerin denetimi altında olmasına rağmen ve Reyhanlı ile sınır kapısı 7 kilometre olduğu halde Suriye'ye geçiş yapamazlar mıydı? Eğer saldırıyı yapacak olanlar takip altında iseler nasıl oldu da takipçi taşeronları(MİT ve Emniyet) atlatmışlar?
Devletin zirvesindeki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül (17 Mayıs 2013):"Hem Emniyet hem İstihbarat zanlıları takip ediyordu. Saldırı takip altında. Onu bilmiyoruz." ne de açık. Hem biliyorlar hem engellemiyorlar; hem de Esad'ı sorumlu tutuyorlar. Ne garip!...
Suriye Enformasyon Bakanı Umran el-Zubi, Reyhanlı saldırılarını Türkiye ile birlikte soruşturmaya hazır olduklarını belirtti ve şöyle dedi: "Eğer Erdoğan hükümeti iki ülkenin ortak ve şeffaf bir soruşturmayı gerçekleştirmesi için çağrıda bulunursa gerçeğin ortaya çıkması için buna karşı çıkmayız..." (15 Mayıs 2013 Gazete haberleri) Bu teklifi de elinizin tersiyle ittiniz ve "bir cani ile aynı masada oturmayız" buyurdunuz.
Dün olduğu gibi bugün de Suriye ve bütün bölge vahşi gerici emperyalizmin provakosyonuyla karşı karşıyadır. Hem de insanlık dışı bir provokasyon. Başbakan ve AKP yetkilileri bu kan emici emperyalist güçlerin taşeronluğunu büyük bir ibadet aşkıyla yerine getiriyorlar. Hem de bel bükerek.
Son Amerika gezisinde (16 Mayıs 2013) Başbakan kalın kalın dosyalarla Barack Obama ile iki saati aşkın başbaşa görüştü. Gündem, Beşar Esad'ın muhaliflere karşı kimyasal silah kullandığı ve Esad'ın derhal cezalandırılması idi. Ancak Obama, Suriye olayını uluslararası paltforma taşınmasını yineledi ve toplantı fiyasko ile noktalandı. Ayrıca Amerikan başkanı Obama bey Başbakan Erdoğan'a yeni bir ayar vererek büyük bir hayal kırıklığıyla Türkiye'ye yolladı.
Öte yandan Birleşmiş Milletler insan hakları araştırmacıları Suriye'de kimyasal silah kullanıldığı yönündeki iddaaları araştıran BM uluslararası bağımsız Suriye araştırma komisyonu başkanı Carla, Suriye güçlerinin sarin gazı kullandığına dair bir kanıt bulunmadığını rapor etti. (5 Mayıs 2013 Gazete haberleri)
Dünya kamuoyuna ilan ediyorum ki kimyasal silah üreten Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği'nin bazı ülkeleri, siyonistler ve benzerleri kimyasal silah kullanan zalimlerden daha zalim, daha cani haydutlardır. Asıl suçlular bunlardır.
Birilerinin teşvikiyle siyonistler 4 Mayıs 2013 gecesi Suriye'ye hava saldırısı düzenleyerek askeri tesis olduğunu iddaa ettiği hedefleri bombaladı. Suriye, siyonistlerin Cemra'ya bilimsel araştırma merkezine yönelik saldırısına misillemede bulunarak, siyonistlerin Golan tepelerindeki Tel Fares'i ateş altına aldı. (7 Mayıs 2013 Gazete haberleri) ki siyonistlerin Suriye'yi bombalaması da emperyalistlerin bir oyunu ve onayı idi. Ancak siyonistler İran, Güney Lübnan'daki Hizbullah, Rusya ve uluslararası örgütlerden tepki aldıktan sonra geri adım atmak zorunda kaldı.
Siyonistlerin ve emperyalist güçlerin amacı Suriye'yi savaş girdabına çekmekti ama; Suriye'nin idarecileri bir taraftan batı destekli muhaliflere karşı çarpışırken öte yandan Türkiye'ye veya siyonistlere karşı cephe açacak kadar elbette akılsız değildir.
Hiç vakit kaybetmeden Amerika Savunma Bakanı Hagel, Suriyedeki muhaliflere silah tedarik edilmesini açıkça dile getirdi. İşte bu çağrı üzerine Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Erdoğan'ın sağ kolu olan Dışişleri Bakanı Davidoğlu, bu fırsatı değerlendirmek maksadıyla Avrupa Birliği dostlarıyla(!) görüştü. Onlar büyük bir memnuniyetle muhaliflere silahı serbest bırakacaklarını bütün dünyaya duyurdular.
Bütün bu yanlış siyasetlerine rağmen başbakan hala inatla ayak diretiyor ve kibrinin kurbanı olarak bir türlü dönüşe yanaşmıyor. Nitekim son Amerika gezisinde Obama'dan gerekli dersi aldıktan sonra 3 Haziran 2013'te Fas, Tunus ve Cezayir'e resmi bir ziyaret gerçekleştirirken gazetecilere: Suriye konusunda Cenevre'de toplanacak olan konferansta Esad ve rejimi konusunda müspet bir netice alınacağına inanıyorum ve ümitliyim.
Hiç unutmayalım Amerika istihbarat örgütü CIA'in Suriye'de mevcut şartlar içinde 2014'te yapılacak bir şeçimi Beşar Esad'ın %75 oyla kazanacağını açıkladı.(17 Mayıs 2013 Gazate haberlei)
Çok açık söylüyorm. Başbakan Erdoğan'ın ve ekibinin sonunu getirecek bir maceranın peşinde koşuyorlar. Vahşi emperyalistler Suriye üzerinde kirli bir oyun oynuyorlar. Bu kirli oyunları onları zelil edecek ve o zaman Şam'ın, İran'ın, Hizbullah'ın, Irak'ın ve diğer taraftar devletlerin derin siyasetlerini anlayacaklardır.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a sesleniyoruz ve diyoruz ki, dünün Haçlı zihniyeti bugün kuzu postuna bürünmüş zalim emperyalistler siz ve sizin gibi ortadoğudaki gerici taşeronları kullanarak müslümanları birbirlerine boğduruyorlar.
Elbette bu mazlum ve mustazafların kanı heba olmayacak. Ve kıyamet günü buna sebep olanlardan hesap sorulacaktır.
Hiçbir zaman mezhepçiliği gündeme taşımayan ve batılı zalim emperyalistlere karşı her zaman islami vahdeti vurgulayan, mezhepçilik yapıyorlar dediğiniz İran ve Hizbullah mazlum ve mustazaf Filistin halkını topuyla, tüfeğiyle, füzesiyle, askeri eğitimiyle, tüm ayni ve nakdi yardımlarıyla destekliyorlar. Peki siz bu güne dek zalim siyonistlere karşı Filistin halkına o türden yardımlar yapabildiniz mi? Siz, sadece halktan topladığınız ayni yardımları Kızılay kanalıyla yapabildiniz. Eğer İran ve Hizbullah'ın mezhepçilik derdi olsaydı neden Filistin'e yardım etsinler ki? Eğer Filistin konusunda bir uyanış olmuşsa ki oldu, bu uyanış İran ve Hizbullah'ın gayretleri sunucu oldu. Fakat yanlış siyasetinizin sonucu Filistin mazlumlarını İran ve Hizbullah'tan uzaklaştırdınız. Öyle bilin ki, bugüne dek ortadoğunun zalim tağutları ve emperyalistlerin kirli oyunlarıyla Filistin bir arpa boyu kadar mesafe alamadı.
Siyasetiniz icabı malesef mezhebi söylemi hep siz ve ekibiniz gündeme taşıdınız. Yandaş medya ve köşe yazarlarınız mezhepçiliği gündemde hep canlı tutmaya gayret gösterdi. Elbette kim ki bu ihtilafı ümmet arasına yaymaya çalışıyorsa er veya geç rabbine hesap vereceklerdir.
İki seneden beri sıfır sorunlu bir politikanız ve özellikle ortadoğudaki taraflı tutumunuzdan dolayı artık güvenirliliğinizi kaybettiniz.
Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ülkeleri ve siyonistlerin ortadoğuda oynadıkları kirli oyunlarına destek çıkan taşeronlu blok; düşman olarak İran'ı, Irak'ı, Suriye'yi, Hizbullah'ı ve Rusya'yı görüyorlarsa ki görüyorlar, Allah'ın gaybi yardımlarıyla galip gelenler elbette onlar olacaktır. Tıpkı Ahzap Savaşı'nda ya da Hizbullah'ın işgalci ABD ve Fransa askeri birliklerini Lübnan'dan sürdükleri gibi.
Beyni sulanmış, kollektif beceriden yoksun, basireti kapalı, aklı selimden yoksun, ufku dar, derin bir siyaset anlayışından yoksun, makam mevki sevdası, dünyaperest, din bezirganları islam coğrafyasının mazlum, mahrum ve mustazaf halklarını insafsızca ezip sömürüyorlar.
Çok az istisnanın dışında bugün mezhepçilik yapan siyasetçiler ve Fethullah Gülen gibi örgüt ve cemaatlerin tümü ABD, AB, zalim siyonist kan emici emperyalistlerin yanında saf tutmuşlardır. Bunun karşılığında bu zalim emperyalistler menfaatleri ölçüsünce onlara her türlü desteğini sunmuşlardır. İslamın yüzkarası talibanları, el-kaideleri ve selefi gibi terörist sürülerini öne sürenler onların eline silah verenler, ayni ve nakdi yardım yapanlar bu kan emici emperyalistler değil mi? Yine Büyük Ortadoğu Projesi'nin (BOP) Eşbaşkanı ünvanını Recep TayyipErdoğan'a verenler bu emperyalist zalimler değil mi? Sözde Arap Baharı ve bu ateşi yakanlar batılı emperyalistlerin eseri değil miydi? Elbette bizler o zalim tağutlara karşıyız ve mahrum bırakılan mazlum halkların yanındayız ama; zalim emperyalistlerin eliyle eylemlerin başlatılmasına karşıyız.
Bugün ateş çemberi içinde bulunan Suriye de bu projenin bir devamıdır. Daha önce de beyan ettiğimiz gibi amaç Nil'den Fırat'a kadar toprakları siyonistlere zemin hazırlamak ve emperyalizme daha çok kölelik yapmak.
Heyhat! Heyhat! Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Tayyip Erdoğan ve BOP Eşbaşkanı bu zelil hale mi düşecekti? Her çıkışın muhakkak bir inişi de vardır. Ama her hak çıkışta daima yükseliş vardır. İlahi sünnetullahın cilvesi budur. Ancak sizin yükselişiniz batıl bir yükseliştir. Onun için muhakkak inişiniz olacaktır. Çünkü Allah fesat tohumlarını ekenlerle değil, doğrularla beraberdir.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve ekibi, siz hiç kendinizi eleştiriye tabi tutabildiniz mi? Hiç nefis muhasebesini yaptınız mı? Ya da dostça sizi eleştirenlere hiç kulak verdiniz mi ki hep Esad Esad diyorsunuz.
Ben inanıyorum ki Beşar Esad gidecek ama; BOP'un Eşbaşkanı'nın ondan önce gideceğine inanıyorum.
Emperyalistler İran ve Hizbullah gibi dik duruş sergileyecek siyasetçileri elbette istemezler. Onlar, siz ve sizler gibi ılımlı siyesetçileri tercih ederler ki her dedikleri olsun.
Bugüne dek Suriye mültecileri için 1 milyarı aşkın para harcadınız. Helal olsun(!) Peki ortadoğunun çapulcu sahipleri Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ülkeleri ve katil siyonistler neden elini cebine atmadılar. Onlar ancak silahlarını satar ve ceplerini doldururlar.
Bugün ortadoğu ekseninde iki kesim kıyasıya savaşıyor. Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, siyonistler, gerici Suudi Krallığı, Katar ve Türkiye ekseni. Bu eksende yer alan ABD, AB ve siyonistler Türkiye'yi, Suudi Krallığı'nı ve Katar'ı maşa olarak kullanarak öne süren katı eksen. Bu eksen Suriye muhaliflerine her türlü silah, lojistik, muhaberat ve maddi yardım yapmaktadır ve bu eksen mezhep eksenli bir yapıya sahiptir.
Diğer eksen İran, Suriye,Hizbullah, Irak, Rusya ve Çin eksenidir. Bu eksende İran siyasetleri gereği diğerlerini peşine katarak mücadele vermektedir.
Mısır, Ürdün gibi ülkeler Türkiye ekseninde yer alsalar da aktif bir rol oynamıyorlar.
Davidoğlu, yeni Osmanlıcılık adına hem Türkiye'yi ve hem de Başbakan Erdoğan'ı bataklığa sürdü ve hala yanlış siyasetinde inatla ayak diretmektedir. Ve yukarıda da işaret ettiğimiz katı ekseni göremeyecek kadar basireti kapalıdır.
Artık dünya çok kutuplu bir dünya haline gelmiştir. Türkiye bölgede bir güç ise, İran hem bölgede ve hem de dünyada bir güç konumundadır. Türkiye bunu algılamalıydı ama algılamadı ve kibrinden dolayı geri adım da atmadı. Bundan sonra sadece oy oranını muhafaza etmek için kabadayıca söylemlerine devam edecek ve neticede herşeyini kaybetmiş olarak yerine oturacaktır.
Makaleme bir hadis ve bir ayetle giriş yaptım. İki ayeti kerime ile bitirmek istiyorum.
Allah Tebarek ve Teala Kur'an-ı Kerim'de mealen şöyle buyuruyor:
"Ey imam edenler, Yahudi ve Hristiyanları dostlar/veliler edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar, sizden onları kim veli edinirse kuşkusuz onlardandır. Şüphesiz Allah zalimler topluluğuna hidayet vermez." (Maide 5:51)
"Zulmedenlere eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka velileriniz yoktur, sonra yardım göremezsiniz." (Hud 11:113)
Ey Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı! Artık suyunuz ısındı, kefeniniz biçildi, cenaze namazınız için selalar okunuyor ve tabutunuz musalla taşına konuldu. Namaza başlamadan önce cemaate nasıl bilirdiniz diye sorulduğunda; Avazımın çıktığı kadar derim ki:
Şer, zalim ve batılı, gerici emperyalizmle aynı eksende yerini aldı. Esad'ı bahane ederek siyonistleri korumak amacıyla ülkemizde sınıra emperyalistlerin patriotlarını konuşlandırdı. Batılı emperyalistlerin ve onların yerli uşaklarının eliyle mezhepçiliği gündeme taşıdı.
Esad'a karşı el-kaideci, talibancı, selefici ve vehhabici gibi terörist şer gruplarına destek çıktı.
Adalete, adil olmaya sık sık vurgu yaptı ancak binlerce mazlum asgari ücretliyi (700TL) oyaladı durdu. Zenginleri daha zengin kıldı, mahrumları daha fazla mahrumlaştırdı. Fakat kendisini, ailesini ve çevresini hesabı bilinmeyen servete boğdu. Ülkeyi talan etti.
Mavi Marmara olayında 9 şehidin intikamını almadan yerine oturdu. İstanbul Fatih Camii'nde kılınan Cuma namazından sonra İran'a ve Hizbullah'a kahrolsun diyen kendine bilmezlere karşı suskun kaldı.
Amerika Birleşik Devletleri'nin askerleri Kuzey Irak'ta Türk askerlerinin başına çuval geçirirken BOP Başkanı sahip çıkmadı. O, Irak'taki Amerikan askerleri için hayırlı dua etti.
İran, Irak, Lübnan gibi müslüman ülkelerin dostluğunu kenara itip, sömürgeci batılı emperyalistlerin yanında oldu.
İslami vahdetin yerine ihtilafı körükledi!... Ve daha neler neler!...
Namazı kıldıran er kişi, niyetine diye namaza başladı. Namazı eda eden zannımca Fethullah Gülen idi. Her ikisi de Amerikan emperyalizmin safında çatışan paralı birer asker. Ama ne yazıktır ki Fethullah Gülen'in eliyle toprağa veriliyorsunuz. Ve Fatiha'sı okunuyor Büyük OrtadoğuProjesi Eşbaşkanı'nın!...
Vesselam

- (1) Sünen-i Tirmizi, Kader Babları, Bab 5, Cilt 4, H.2223, Yunus Emre Y. İst. 1975
Sünen-i Ebu Davud, Sünneh, 17
S. Buhari, Cenâziz, 92
Source : Islamtimes
Comment